Esasen, 1959 yılının soğuk bir kış gününde Konya İli Seydişehir İlçesi Oğlakçı Köyü'nde doğmuşum.
Zamanın şartlarında bir çok insan gibi bende 3 yıl gecikmeli olarak 26 Nisan 1962 tarihinde nüfusa kaydedilmişim.
İlk okulu köyümde, Ortaokul ve Liseyi Devlet Parasız Yatılı olarak Konya İli, Ereğli İlçesi'nde bulunan İvriz İlköğretmen Okulunda "Lisesinde" okudum.
1980 yılında hayatımın dönüm noktalarından biri olan Hava Teknik Okullardan Hava İkmal Astsubay olarak mezun oldum.
Sırasıyla Kütahya, Çiğli, Merzifon ve Konya Hava Birliklerinde görev yaptım.
Görev yaparken, Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdim.
2005 yılında emekli oldum ve Konya'ya yerleştim.
Emeklilikten önce de ilgi duyduğum edebiyata, emeklilikten sonra daha da yoğun bir şekilde uğraşmaya başladım. Şiir ve hikaye yazıyorum. 50 civarında hikayem ve 400 civarında şiirim bulunmaktadır. Kısmet olursa en kısa zamanda şiir kitabımı çıkarmayı düşünüyorum. Ayrıca 3 yıl kadar, ulusal bir internet sitesinde köşe yazıları yazdım. Şu anda yerel bir internet sitesinde köşe yazıları yazmaya devam ediyorum.
Evli ve iki çocuk babası, bir de torun dedesiyim.
Sevdiklerimle ve sevdiklerinizle birlikte; sağlıklı, mutlu ve nice güzel yıllar diliyorum. Allah, sevgi ve saygıdan kimseyi mahrum etmesin inşaAllah.
Sevgi ve saygılarımla...
Tayyar Yıldırım'ın kaleminden..
Sıra | Şiir | |
---|---|---|
1 |
BU BENİM İLK ŞİİRİM(!)
"Hece nedir, ölçü ne?" anlamam ben ayaktan,
Biraz anlayış lütfen, bu benim ilk şiirim. Kafiyeden uzağım, nam-ı diğer uyaktan... Biraz anlayış lütfen, bu benim ilk şiirim. Yoktur öyle mahlasım ya da şair sıfatım, Ne bir Necip Fazıl’ım ne de Oktay Rıfatım. Bir gün sebep olacak, tanınmama vefatım Biraz anlayış lütfen, bu benim ilk şiirim. Hayatın ta kendisi, şiirimin teması, Sanma sakın bu sima “bir şairin siması” Öğrenmektir gayretim budur işin esası Biraz anlayış lütfen, bu benim ilk şiirim. Dörtlükler arasında bir bağlantı arama! Diziliyor sözcükler dert çökünce şurama. Merhem olur bir kaç söz şu onulmaz yarama Biraz anlayış lütfen, bu benim ilk şiirim. Kaç arşındır söyleyin durakların arası? Çapraz mıdır, cinas mı dizelerin sırası? Gelmiyor ki ilhamım bir gecenin yarısı Biraz anlayış lütfen, bu benim ilk şiirim. Çala kalem yazdıysam cahil koyma adımı! Bu şiirle attım ben şairliğe adımı Kursağımda bırakma gel de şu muradımı Biraz anlayış lütfen, bu benim ilk şiirim. Tayyar Yıldırım | |
2 |
ZAMAN TÜNELİ
Ömrümün anlık bir resmini çektim,
Geriye dönüp de baktığım zaman. Sızladı yüreğim, boynumu büktüm Geriye dönüp de baktığım zaman. Görünce maziyi, acıdı canım. Sayfalara sığmaz kısa bir anım. Saldı uzaklara beni hicranım Geriye dönüp de baktığım zaman. Efkarım depreşir, kulakta ezgi, Özledim ne varsa geçmişe özgü. Görünür vuslata bir ince çizgi Geriye dönüp de baktığım zaman. Anılar saklanır, bazı sırlanır, Bazı gizlenir de bazı nurlanır. Deruni sevdalar hep hatırlanır Geriye dönüp de baktığım zaman. Önümde sıralı durur yıllarım, “Gel” desem ayağı sürür yıllarım. Hatamı yüzüme vurur yıllarım Geriye dönüp de baktığım zaman. Tayyar Yıldırım 20.03.2012 Konya | |
3 |
YALNIZ ADAM
Paltosu kolunda bir yalnız adam;
Yürüyor, sessizce yol kenarında. Dönüp arkasına bile bakmadan Yürüyor, sessizce yol kenarında. Yağmur çiseliyor her taraf çamur, Hayat iksiriymiş şu yağan yağmur. Bu adam derbeder bu adam mahmur Yürüyor, sessizce yol kenarında. Umrunda mı yağmur, ıslandı zira Sanki çıkmış gibi bir büyük tura. Yatıverecek belki birazdan şura Yürüyor, sessizce yol kenarında. Belki de sevdiği yavrusu vardır, Belki de kalbinde yarası vardır, Belki de nöbeti sırası vardır, Yürüyor, sessizce yol kenarında. Gökyüzü matemli her taraf sessiz. Kaderine mahkûm sade kafessiz. Sanki gidiyor da bir can nefessiz Yürüyor, sessizce yol kenarında. Tayyar Yıldırım 10/2009 Konya | |
4 |
FİNCANLAR
Issız bir gecede uykuya vardım,
Düşümde arkadaş oldu fincanlar. Buğulu gözlerle seni arardım Gördüm ki gözyaşı doldu fincanlar. Kıvrılarak gider, akarsu gibi, Teller ne bilsin ki kederi derdi? Dağların başında varlık sebebi; Gönülden gönüle yoldu fincanlar. Hüzünlü bekleyiş kadermiş ona, Bazen rüzgâr dostmuş, bazen fırtına… Açıp ellerimi, salladım yine Irganıp, uzaktan güldü fincanlar. Anılarla yüklü durur yerinde, Yerinde yel eser günün birinde. Bıraktığı izler epey derinde Zaman geldi, sonra, öldü fincanlar. Tayyar Yıldırım 08/2009 Konya | |
5 |
GÜL YÜZLÜM
Duydum, en son halinde tam bir hüzün saklıymış.
Aradım adresini bulamıyom gül yüzlüm. Benim değil baktım da garip gönül aklıymış, “Bak!” deyince kayıtsız kalamıyom gül yüzlüm. Aşiyan seslenir de bülbül uçmaz dalından, Benim halim de farksız, ikisinin halinden. Düştüm çaresizliğe, derman alsam elinden Uzattım ellerimi alamıyom gül yüzlüm. Kabul olmaz beyanım, hakim bakmaz davama. İnzivaya çekilip kapansam mı yuvama? Kaç yılda gelirim ki ben önceki kıvama? Soruyorum kendime, bilemiyom gül yüzlüm. Yüce dağlar çağırdı çıktım yarın ucuna, Haber saldım Leyla’yla çöllerdeki Mecnun’a İlaç sanki sendedir, süreceğim acıma “Gel” diyorsun “gel artık”, gelemiyom gül yüzlüm. Aştım mı bilmiyorum; sınırımı, kastımı? Su akıyor dolmuyor, çatlattılar testimi. Gündüzler tükenip de karanlıklar bastımı Mahzunlaşıp ağlıyom, gülemiyom gül yüzlüm. Tayyar Yıldırım 28.08.2014 Konya | |
6 |
CAYAMAM
Etrafında binbir türlü olaylar,
Toprağının zerresine kıyamam. Her bölgesi zeybeklerle, halaylar Vatanımı sevmelere doyamam! Atalarım sağlam atmış temeli, Tükenir mi düşmanların emeli? Geliyorlar hem de Yedi Düveli Ben onları adamlıktan sayamam! Suladılar kanlarıyla şehitler, Sevdaları tükenmemiş yiğitler. Dişlerini gösterse de tüm itler Bildiğimi söylemekten cayamam! İhanettir Milletimi kızdıran, Düşmanlara her gün haber sızdıran... Durduk yerde hainleri azdıran Müttefikin(!) dediğini duyamam! Sen bir yana dünya ise bir yana, Koçyiğitler katılıyor kervana. İnanırım o koskoca Divana Öcün alır, o zamana koyamam! Tayyar Yıldırım 08.11.2017 | |
7 |
UNUTAMADIM
Uçtu ellerimden yavru kuş gibi,
Uzandım ardından tutunamadım. Yıllar öncesinden kaybetmiş gibi, Ne çok istesem de unutamadım. Gökyüzü matemli, esmiyor rüzgâr. İçimde burukluk, hüzünlü bahar… Her köşe başında ondan bir iz var. Silmek istesem de unutamadım. Tayyar Yıldırım | |
8 |
SİL GİTSİN BENİ
Döndürmez seni bana ne mevsimler ne yıllar.
Ben seni unutayım, sen de sil gitsin beni. Çizelim tüm geçmişi, iz kalmasın eskiden Ben seni unutayım, sen de sil gitsin beni. Farz edelim, “görmedi gözlerim gözlerini”, İşitmedim o tatlı, nağmeli sözlerini. Yel savursun kaybetsin her yerde izlerini Ben seni unutayım, sen de sil gitsin beni. Adım dudaklarında yer bulmasın arasın! Varsın bütün sevmeler başkasına yarasın. Söyler misin, boş yere kalpte niçin durasın? Ben seni unutayım, sen de sil gitsin beni. Encamımız karanlık, görünmüyor dumandan. Neler kaldı aklında geçtiğimiz zamandan? Hiçbir anı kalmasın terk edilen limandan Ben seni unutayım, sen de sil gitsin beni. Tayyar Yıldırım | |
9 |
BEKLEME ANNEM
Namluda kurşunlar emir beklerken;
Gelemem bu bayram bekleme annem. Şafağım sökmedi, vakit çok erken Gelemem bu bayram bekleme annem. İçimdeki bir ses “öl! ” diyor bana, "En yüksek makamı bul! ” diyor bana, Nişanlım aradı “gel! ” diyor bana Gelemem bu bayram bekleme annem. Davamız bitmeden gelemem asla. Anam yüreğini resmimle ısla. Eğlenmem mümkün mü ağıtla yasla? Gelemem bu bayram bekleme annem. İhanet edersem, boynumu vurun. Ölürsem ardımdan toy düğün kurun. Dağlara taşlara yazın, duyurun! Gelemem bu bayram bekleme annem. Yurdumda çiçekler açsa da gelsem. Beyaz güvercinler uçsa da gelsem. Şu kara bulutlar geçse de gelsem Gelemem bu bayram bekleme annem. Tayyar Yıldırım 30/08/2011 Konya | |
10 |
ÇARE YOK
Kimsenin kimseye üstünlüğü yok,
Hesabı Allah’a vereceğiz biz. Bu kibir bu gurur sırtımızda yük Mizanda, nasıl dik duracağız biz? Garantimiz mi var dünden yarına? Kurtarmaz, güvenme elde varına! Muammadır amma, bir gün sırrına Emrihak olunca ereceğiz biz. Ne malın senindir ne bark ne evin İnsanlık, en başta asli görevin Kendini put sanan o küçük devin Halini Divanda göreceğiz biz. Ya doğruya dönüp kurtulmak lazım, Bazen de kantarda tartılmak lazım, Yahut da, ar namus yırtılmak lazım(!) Yaraları nasıl saracağız biz? El avuca sığmaz bir âdem iken “Gencim ve güzelim, güçlüyüm” derken Gün geldi çattı bak, diyorduk “erken!” Çare yok toprağa gireceğiz biz. Tayyar Yıldırım | |
11 |
POLEMİK
Şiirimle bugün sana seslendim;
Amelin polemik, işin polemik. Ne ayın bellidir ne de mevsimin Baharın polemik, kışın polemik. Bazen ırkta bazen dinde ararsın, Bazen bugün bazen dünde ararsın. Kendinde bulamaz bende ararsın Hayalin polemik, düşün polemik. Bu millet ne kadar uludur bilsen, Bardağın yarısı doludur bilsen, Tembelin, hasisin yoludur bilsen, İçerin polemik, dışın polemik. Dünyada ebedi kalmak mı arzun? Belanı arayıp bulmak mı arzun? Parayla satılsa almak mı arzun? Taksitle polemik, peşin polemik. Emeğe saygı yok, he babam he! Külahım önümde, de babam de! Aksırıp, tıksırıp, ye babam ye! Ekmeğin polemik, aşın polemik. Eğriyi doğruyu seçsen olmaz mı? Ufkunu zorlayıp açsan olmaz mı? Bu işe son verip geçsen olmaz mı? Hayatın polemik, yaşın polemik. Bir gövdeli iki yüzlü gibisin, Uçaktan füzeden hızlı gibisin. Maskeler içinde gizli gibisin Benzerin polemik, eşin polemik. Kimseyi oralı buralı sayma! Huyunu; yaşamın kuralı sayma! Kendini alemin kralı sayma! Dillerin polemik, dişin polemik. Senin için herkes; “ermiş” diyorlar. “Aklını kiraya vermiş” diyorlar. Belki de; “kafayı kırmış” diyorlar Ayağın polemik, başın polemik. Tayyar Yıldırım 11/2011/Konya | |
12 |
BİRLİĞE ÇAĞRI
Millet bölük bölük hem tabur tabur,
Edirne bizimdir, bizimdir Habur. Milletin hasleti; o büyük sabır Biz bu memleketi yolda bulmadık! Kimimiz; Laiğiz, demokrat, soldur yönümüz, Gururla doludur her bir günümüz, İktidara açık elbet önümüz, Biz bu memleketi yolda bulmadık! Kimimiz; Bayrak da bizimdir, Kur’an da bizim. Ülkü de bizimdir, Turan da bizim. Bu Cennet vatanı kuran da bizim, Biz bu memleketi yolda bulmadık! Kimimiz; Besmeleler ile "Allah Allah!" ile Bilmeyiz ne korku ne de bir hile. Binlerce şehide ağlasak bile, Biz bu memleketi yolda bulmadık! Kimimiz; Hem Türk’üz hem Kürt’üz, bu toprak bizim, Tarihte her sayfa her yaprak bizim, Gölleri, denizi şu ırmak bizim. Biz bu memleketi yolda bulmadık! Hepimiz; Ben "benimdir" derim, sen "senindir." O, hem eserimdir hem eserindir. Basit değil elbet, mevzu derindir! Biz bu memleketi yolda bulmadık! Unutma vicdanı, bir de iz’anı, Bırakalım artık gel hezeyanı Akılda tutalım Büyük Mizanı Biz bu memleketi yolda bulmadık! Derim ki ben, "susun, dönün millete!" Paye vermez millet hiç bir illete. Gelin bir son verin artık zillete! Biz bu memleketi yolda bulmadık! Hem sen riyakar hem ben yalancı, Belki de hepimiz, büyük talancı. Kimimiz “şucuyuz”, kimi “falancı” Biz bu memleketi yolda bulmadık! Hepimiz sahibiz aynı haklara, Ceddimiz katlandı onca yoklara. Dökmeyin milleti bu sokaklara, Biz bu memleketi yolda bulmadık! Herkesin gönlünde var bir yatanı, Odur hep kalbinin gerçek sultanı. Koruyalım birlikte eşsiz vatanı Biz bu memleketi yolda bulmadık. Tayyar Yıldırım 05/2010/Konya | |
13 |
SELAM SÖYLE HASAN'A
İşlerine gelince, sıvazlarlar sırtını
Hata yaptıysan eğer, topla pılı pırtını. Eksilerin aleni, kimse görmez artını Rağbet yalnız makama, unvana bir de "san"’a "İki bana bir sana, selam söyle Hasana!" Sen çalış, “vatan millet”, dur durak yok ha keza, Fethedilsin sayende uçsuz bucaksız feza. Doğuştan mı yazılı alnımıza bu ceza? Paylaşımda yerin yok, köle yöntemi sana, "İki bana bir sana, selam söyle Hasana!" "Adalet kimden yana?" çıktım, baktım aradım. Sokakları dolaştım, her bir yeri taradım. Gördüklerim şaşırttı, adamlıktan ıradım Gördüysen söyle bana, değer var mı insana? "İki bana bir sana, selam söyle Hasana!" Öğrettiler ceddimin tarihinden kıssalar, Taviz vermem doğrudan urgan ile assalar. Doğmadan mı verilir, size bunca hassalar? Ömür bitti dayandım, inayete ihsana, "İki bana bir sana, selam söyle Hasana!" Çalan sensin, kanun sen, solist de sen ozan da, Yazan sensin, yapan sen, en sonun da bozan da; Hakkım kalmaz alırım o en büyük mizanda. Uyacağım elbette tüzüğüne yasana, "İki bana bir sana, selam söyle Hasana!" Nedendir bilemedim, son günlerde tadım yok. Külfetlerde "her şeyim", nimetlerde adım yok. Niye sana kepçeyle neden bana gıdım yok? Gözüm yoktur paranda, sahip çık sen kasana, "İki bana bir sana, selam söyle Hasana!" 04.01.2015 Tayyar Yıldırım | |
14 |
MAHZUN GECELER
Bir doyumsuz şiir hem de şarkıydı
Çocukluğumda o mahzun geceler. Yaşamla ölümün bariz farkıydı Çocukluğumda o mahzun geceler. Yıldızlar, uçuşan kor’dan kağıttı. Baykuşun ötüşü bence ağıttı. Bilmem ki kaç kere efkâr dağıttı Çocukluğumda o mahzun geceler. Bilmezdim Ülkeri, Yedi Kardeşi, Sanırdım Zühre’yi sevda ateşi... Saklardı koynunda Kızgın Güneşi Çocukluğumda o mahzun geceler. Işıkları birden söndürürlerdi, Dünyamı tersine döndürürlerdi. Gök kubbeyi yere indirirlerdi Çocukluğumda o mahzun geceler. İçinde ateşler hep ayrı burçta. Hilali yıldızı, Bayrakta Marşta. Dalınca seyrine duygular arşta Çocukluğumda o mahzun geceler. Tayyar Yıldırım | |
15 |
ASSUBAYIM
Gökyüzünde süzülen, uçaklara ses oldun,
Gemilerde, tanklarda, sen her zaman "as" oldun Dünya bilir gücünü, haykırırım âleme, Kibirlenmiş düşmanın üzerinde yas oldun. Haktan ve adaletten kaçanların derdisin, Çağ kapatıp çağ açan bir milletin ferdisin! Bu Topraklar Bu Bayrak emanettir bizlere. Emanete hor bakmak; ihanettir bizlere. Tarih buna şahittir, dünya bilir hep bunu Ölüm gerçek düğündür, şehadettir bizlere. Haktan ve adaletten kaçanların derdisin, Çağ kapatıp çağ açan bir milletin ferdisin! Sen, yiğit assubayım, ordumuzun direği! Ölmek bir şey değil ki, görevinin gereği. Çelik gibi iraden, yılmak nedir bilmezsin, Millet unutur mu hiç, o, kor ateşten yüreği? Haktan ve adaletten kaçanların derdisin, Çağ kapatıp çağ açan bir milletin ferdisin! Dillere destan oldu iradenle vakarın, Önce “vatan” diyorsun, sonra “kendi çıkarın” Varsın olsun mihnetin, özün değer her şeye Silkelen de dökülsün, bitsin artık efkarın! Haktan ve adaletten kaçanların derdisin, Çağ kapatıp çağ açan bir milletin ferdisin! Tayyar Yıldırım 9 Ekim 2010 | |
16 |
ŞİİR?
Şiir, arının bal yapışıdır.
Bal yemektir şiir. Gülün kokusu, Gül reçelidir şiir. Sabahın seherinde, nefes alıp vermektir… Yağmur sesidir, toprak kokusudur. Şiir, beli kamburlaşmış ihtiyarın, hayata tutunma azmidir. Bir bebeğin gülüşü, ağlayışı, Köy kızı bakışı, suyun akışıdır şiir... Karıncanın yürüyüşü, borazanın kanat titremesidir. Ninniyle uyumak, güneşle uyanmaktır. Bir bardak çaydır, deniz kokusuyla birlikte içilen… Dağlarda pınar, ormanda çınardır şiir… Şiir, bülbül ötüşü, keklik sekişidir. Geniş, yemyeşil otlaklarda koyun sürüsü, Yüksek yaylalarda kaval sesidir... Yörük kızının söylediği türkü, Şehir yosmasının kürküdür… Caddelerde kaldırım, Sokaklarda bozacının nağmesidir. Memleket hasreti, gurbet acısıdır. Şiir, ölüm korkusu, ayrılık sızısıdır… Sakarya türküsü, Çanakkale Destanıdır şiir. Okula yeni başlayan çocuğun başının okşanmasıdır, 23 Nisan’dır, 19 Mayıs’tır… Özgürlüktür, vatan sevgisidir şiir. Hastanede incir ağacı, Postanede mektuptur… Şiir, soba üstünde kestane, Meşe ocağında ekmek kokusudur. Evlat sevgisidir. Sevgilidir şiir… Tayyar Yıldırım | |
17 |
BEN SENİN KALBİNLE NASIL SEVEYİM?
Bakma bana öyle kırgın biçimde!
Ben senin kalbinle nasıl seveyim? Sitemin haklıdır belki kendince Ben senin kalbinle nasıl seveyim? Emanet sevgiden fayda mı gelir? Haftada mı gelir, ayda mı gelir? Bilmezsin ardından veda mı gelir? Ben senin kalbinle nasıl seveyim? Tayyar Yıldırım | |
18 |
GÜLÜM
Yıllardır beklerken umutla seni,
Taşlarda yosunlar kurudu gülüm. Fesleğen kokulu bahçelerimde Zambaklar zamansız çürüdü gülüm. Bulutlar ağlıyor, rüzgârlar suskun. Sen gelmedin diye leylaklar küskün, Gündüzler karanlık, geceler baskın Kasveti üstümü bürüdü gülüm. “Ziyan oldu ömrüm gelmem” demişsin, “Ne haldedir sorup, bilmem” demişsin, “Artık hayaline dalmam” demişsin, Yokluğun, peşinden sürüdü gülüm. Geçmişe çizgi çek, anma gel artık İkide bir geriye dönme gel artık "Geçit vermez dağlar" sanma gel artık Dağlarda kar da yok, eridi gülüm Gözlerde fer bitti seni beklerken. Yıllar geçti yoksun, sanma ki "erken", "Çare yok gelecek, beklerim" derken Dönülmez sonsuza yürüdü gülüm. Tayyar Yıldırım | |
19 |
İSTEMEM/İSTERİM
Ben isterim bana tatlı dil yeter.
Ben istemem asık, çirkin yüzleri, Ben isterim bana biraz gül yeter. Ben istemem insafsızlar düzeni Ben isterim zorluklarda yüzeni. Ben istemem kavim kardeş üzeni Bana yakın vefa bilen el yeter. Ben istemem vicdan harap dil bozuk. Ben isterim koşmak ama yol bozuk. Ben istemem zengin olmak, hal bozuk Bir hırkayla bir de lokma bol yeter. Ben istemem fenalıklar yakında, Ben isterim herkes olsun farkında. Ben istemem öğütmesin çarkında Azık olsun ekmek olsun böl yeter. Ben istemem kimse bedbin olmasın, Ben isterim gülen yüzler solmasın. Ben istemem kıskançlıklar, kalmasın Kalbi güzel, sevgi dolu kul yeter. Tayyar Yıldırım | |
20 |
HAYAT
Kırıldı umudum, tükendi takat,
Uzatma elini tutamam hayat. Bu bir kabulleniş, bu bir hakikat Uzatma elini tutamam hayat. Bu kadarmış senin dostluğun, aşkın, Canlanmaz yeniden, kuruyan ışkın Bu yüzden sersemim, bu yüzden şaşkın Uzatma elini tutamam hayat. Hani gençliğimde hep yanımdaydın, Bitince baharım, terk ettin, caydın. İşte gidiyorum, gül, gözün aydın Uzatma elini tutamam hayat. Hep böyle mi tavrın, böyle mi vedan? Böyle mi emretti sana Yaradan? Ben gideyim sana kalsın bu meydan Uzatma elini tutamam hayat. İçtenlik görmedim bakışlarında Baharında haz var, ya kışlarında? Ölüm var, gizem var çıkışlarında Uzatma elini tutamam hayat. Hayat; arkadaşım, yoldaşımdın dün, Ne değişti de sen değiştin bugün? Beklentim kalmadı şimdi büsbütün Uzatma elini tutamam hayat. Tayyar Yıldırım Ekim//2017 Konya | |
21 |
DERİZ
Aklımızın başa geldiği anda,
Devlete kapağı atalım deriz. Hele bir makama oturalım da Sonra da yan gelip yatalım deriz. Şu bizim milletin yegâne huyu, Kadrolu yapalım, sülale soyu. Bir tane yetmez ki, aile boyu Akraba hısımı katalım deriz. Maaşlar garanti, sürsün hep sefam, Karışmam bir şeye ağrımaz kafam. Benden sonrasında olsa da tufan, Bana ne, batarsak batalım deriz. Oturup koltuğa kaşları çatık, Kurşun işlemez ki bizlere artık. Girmişse içeri, giysisi yırtık Haddini bildirip çatalım deriz. Bugün git, bir zahmet, yarın da gelme! Benim bildiklerimi sakın sen bilme! Gelene geçene el ense, çelme Yetmez, bir de fırça atalım deriz Bu bizim yaramız derin yaradır. Bildiğimiz tek şey, makam, paradır. Kanayan yaramız tam da buradır Menfaat bittiyse, satalım deriz. Sözlerim gitmesin merde, efeye Herkesi koyamam aynı kefeye Maksadım ulaşmak bir mesafeye Aksi halde yeyip yutalım deriz. Tayyar Yıldırım | |
22 |
EYLÜL
Bu kaçıncısıdır beni ağlatan?
Dönüp de ardına bakmıyor Eylül. Sellere karışır hep gözyaşlarım İnsafsız, bir damla dökmüyor Eylül. Her sene kalbimi yorar, sızlatır, On bir ay bekletir yazmaz bir satır. Bu kadar gaddarlık biraz fazladır Ne yapsam boynunu bükmüyor Eylül. Bağrına basar hep hüzün mevsimi, Şiirlere verir güzel ismini, “Al hatıram olsun” deyip resmini Yalvarsam da boşa, çekmiyor Eylül. Bu kibirli bakış hoş gelir sanma! Ardında Ekim var, kış gelir sanma! Ağlamayacağım, yaş gelir sanma! Gizliyorum içimde, akmıyor Eylül. Altmışımda neysen oydun üçümde, Yine geleceksin aynı biçimde, Yaptıkların var ya, durur içimde Söküp atacağım, çıkmıyor Eylül. Senli hatıralar yıllara sığmaz. Bulutlar darıldı, dağlara ağmaz. Sen gittin ya artık, yağmur da yağmaz Şimşekler bile sensiz çakmıyor Eylül. Tayyar Yıldırım Eylül/2017 | |
23 |
ZİYAFET ÇEKTİM
Şöyle bir ziyafet çekeyim dedim,
Karnımı iyice, doyurdum bugün. Önüme gelenin, hepsini yedim. İlk defa kendimi, kayırdım bugün. Gördüm lokantayı, girdim içeri. Seslendim garsona; "hele gel beri! Göstersene bana kuytu bir yeri! Ne varsa yiyeyim", duyurdum bugün. Şu çorbayı getir, üç kase olsun. Onları içerken, ızgara konsun. Az pişmesin, yemem, haberin olsun. Sormayın, kafayı sıyırdım bugün. Üç somun, dört paket börek gelmişti, Saklasam da garson, halden bilmişti. Yüzüne bakınca, biraz gülmüştü. Beş tabak pilavı, devirdim bugün. Sulu yemeklerden, üç kap oturtma, İki yarım tostu sakın unutma. Doldur şu kepçeyi, beni avutma! Üç kilo kıymayı, kavurdum bugün. Sanma; bitti gayrı daha istemez. Bilirsin, yoğurtsuz hiçbir şey yenmez. İçmiyorsan eğer, bunlar erimez. Üç sürahi suyu, soğurdum bugün. Tamam dedim tatlı gelsin gideyim, Meyvemi, sebzemi evde yiyeyim. Hesabı çek kesip, öyle ödeyim" Bu ayki maaşı savurdum bugün. Deme bana sakın; yüksekten attın! Sadece, hepsinden bir parmak tattın. Cebinde kuruş yok, battıkça battın. Yalanlara zaman ayırdım bugün. Tayyar Yıldırım | |
24 |
DİLİMDİR DİLİM
Ağacın kıymeti meyvasındandır.
Hamurun kıymeti mayasındandır. Doğanın kıymeti havasındandır. Beni ben yapansa dilimdir dilim. İnsanı huyudur değerli kılan. Çeşmeyi suyudur değerli kılan. Serviyi boyudur değerli kılan. Beni ben yapansa dilimdir dilim. Güzeli gösteren kaş ile gözü, Hepsinden alası o gülen yüzü, İlla ki üstüne bir tatlı sözü, Beni ben yapansa dilimdir dilim. Şarkının ahengi, mahur bestesi, En güzel makamı vermiş ustası, Bülbülü şakıtan bir gül destesi, Beni ben yapansa dilimdir dilim. Tayyar Yıldırım | |
25 |
HASRET MEVSİMİ
Toprak susar, su yanar ama benim içimde
Tükenmiyor özlemin, yolun Hasret Mevsimi. Öyle derinde sevgin öyle farklı biçimde Bülbül gibi zar eyler, gülün Hasret Mevsimi. Yağmur olup gönlüme ince ince yağsaydın, Kanatlanıp kuş gibi uçup göğe ağsaydın. Yaralanmış kalbime merhem olup değseydin Derman olur derdime, elin Hasret Mevsimi. Hiç bir şeye değişmem o yırtılmış resmini. Yıllar geçse silinmez, unutturmaz cismini. Şu gönlüme kazıyıp çok sevdiğim ismini Zor anımda söylesin, dilin Hasret Mevsimi. Nazlanırsın gelmeye yıllar geçse aradan. Dilerim muradını mutlak versin Yaradan. Suhunetle geçersin bazı bazı buradan Yakar sinemi közün, külün Hasret Mevsimi. Sarsıyorsun git gide sana olan güveni Unutturma birlikte yaşanan serüveni Geç kalmasan bir daha bekletmesen seveni Asırlara bedeldir, yılın Hasret Mevsimi Tayyar Yıldırım | |
26 |
ÇOCUK
Çocuksa eğer, herhangi bir ülkede yaşıyor olsun istersen, istersen kendi doğduğu vatanı olmasın o yer, savaştan, katliamdan ve benzeri nedenlerden kaçıp gelmiş olsun bulunduğu yere...
Artık o yer ona aittir. Artık o, o yere aittir. O çocuk açlıktan ağlıyorsa kapının önünde, vicdanı olan herkesin yüreğinin burkulması, boğazına bir şeylerin düğümlenmesi, bir damla gözyaşı akıtması kadar insani bir başka duygu olabilir mi? Bugün ben, bir ilimizde, babalarının yiyecek almak için ayrıldığı derme çatma bir evin kapısı önünde ürkek bakışlarla ağlayan ve annesiz beş çocuk için ağladım. Ya benim ülkem de istila edilirse ya benim çocuklarımı kucaklayacak bir başka ülke bulamazlarsa ya benim çocuklarım da sığındıkları yerlerde açlıktan ve korkudan ağlarken görülseler... Ey insanlık! Bu dünya bu çocukların. Bizlerse nelerle meşgulüz... İnsanlığımdan utandım bugün. Tayyar Yıldırım | |
27 |
VATANIM, İKİ GÖZÜM!
Elbette “açılalım”, yüzelim gel denizde.
Güller açsın her yanda, kan dursun bölgemizde Analar ağlamasın hem dağlarda hem düzde, Vatanımız yücelsin, varsa böyle bir çözüm, Arayalım bulalım gel hele iki gözüm. Yatarak mı kazandık bizler bu toprakları? İndirtmedik gönderden düşmana bayrakları Yalnız sana mı ait yüce insan hakları? Bu kadar kolay ise iki imza bir çözüm; Atalım kurtulalım el ele iki gözüm. Çanakkale Destanı, dağlar hala inliyor. Kefensiz yatanlarım kulak vermiş dinliyor. Bir sen anlamıyorsun yoksa herkes anlıyor, Niyetiniz savaşsa, böyleyse eğer çözüm; İşiniz biraz zordur, dinle bak iki gözüm: Bütün dünya saldırdı, fakir idik o zaman. Bilmiyorlardı oysa "Türk Milleti ne yaman?" Yalnız silahla değil, yürekteki bu iman Kesiyorsa gözlerin, varsa böyle bir çözüm: Bekliyoruz sabırla, buyur gel iki gözüm. Türk’e “vatan” deyince; kışlar biter yaz gelir. Ölüm korkusu ne ki, korku bize vız gelir. Dağlar taşlar erir de sarp kayalar düz gelir Anlamadın yıllardır, dağda aranmaz çözüm Gayen barış değil ki, bilirim iki gözüm. Vatanımız bizlerin; malı, canı bilesin. Onun bunun hayrına(!), böyle niçin ölesin Ölen sensin, çünkü sen, onlar için kölesin, Anadolu insanı, içimizdedir çözüm! Gel devletin koluna, sarayım iki gözüm! Tayyar Yıldırım Ekim/2009/Konya | |
28 |
KURŞUN KALEM
Bir kurşun kalemim vardı,
“Dört Mevsimlik"’ti adı. Sonbaharım, kışım, ilkbaharım, yazım… Her şeyimizi ona borçluyduk; Hem ben, hem de yazım… Bir yılda bir kurşun kalem! Ne günlerdi o günler, her anı bir alem... Üç parmağımın arasında eridikçe erirdi, "Bitiverecek" diye sanki yağlarım da erirdi Arka ucuna kâğıt bağlardım kısalınca, Ya da bir odun parçası, kalınca… O günler öyleydi Tam anlattığım gibi, böyleydi. Şimdi ise deste deste, Bir tanesi bir nefeste… Renklisi, renksizi dizi dizi. Kıskandırıyorlar bizi. Masal değil hakikat bu. Duygulandım doğrusu… Tayyar Yıldırım (10/2009/Konya) | |
29 |
TÜRKÜYÜM BEN
Kimselere sorma beni, anlatayım birer birer;
Sazın tellerinde nağme, tezenede türküyüm ben, Yürek yürek sevgi taşır, gönül gönül sevdayım ben, Sazın tellerinde nağme, tezenede türküyüm ben. Karlı dağlara sormayın, onlar beni bilemezler. Ilgıt ılgıt rüzgârlarda, buram buram kokuyum ben, İrem bağda deste deste, demet demet öyküyüm ben, Sazın tellerinde nağme, tezenede türküyüm ben. Yıldızlara da sormayın, onlar beni göremezler. Samanyolu burgu burgu, ortasında ülküyüm ben, Sevgi akar ırmaklarım, sanmayın ki korkuyum ben, Sazın tellerinde nağme, tezenede türküyüm ben. Yüksek yüksek yaylalarda, özgürlüğe koşan taylar! Sülün gibi atlarımın, üzerinde terkiyim ben, Garip garip haller ile olağanın farkıyım ben, Sazın tellerinde nağme, tezenede türküyüm ben. Uzaklara sorun beni, yaban yaban eller bilir. Felek tanır kimliğimi, ekseninin çarkıyım ben, Döne döne çevirirler, dönencenin erkiyim ben, Sazın tellerinde nağme, tezenede türküyüm ben. Anadolum vatanımsın, insanlıktır taşıdığın, Ha sen ha ben fark eder mi, bu toprağın halkıyım ben, Mırıldanıp söylediğin, işte meşhur şarkıyım ben, Sazın tellerinde nağme, tezenede türküyüm ben. Beni benden sormalısın, Bu Toprağın Türküyüm ben. Tayyar Yıldırım | |
30 |
ANLAMIYORUM
Haberin geliyor gidince birden
Ben senin halinden anlamıyorum. Yüz yüze gelince sükûtun neden? Ben senin halinden anlamıyorum. Kaç kere söyledim sayılar şaştı, Sözcükler dizildi, Fizan’ı aştı, Nehirler bulandı, denizler taştı Ben senin halinden anlamıyorum. Ya bende kabahat ya sendedir suç, Öyle karmaşıksın, anlamak çok güç. Karar versin ister en yüksek yargıç Ben senin halinden anlamıyorum. Elbette bir değil duygular hisler, Baskın geliyor hep önde nefisler. İş başında demek bütün iblisler Ben senin halinden anlamıyorum. Hekimler usandı, derman kalmadı, Söylenmedik bir söz, ferman kalmadı. Dönmene yetişen kirmen kalmadı Ben senin halinden anlamıyorum. Anladım ki plan, imar hatalı, Diyemem ben haşa, “Mimar hatalı” Belki de vardığım karar hatalı Ben senin halinden anlamıyorum. Tayyar Yıldırım | |
31 |
İSTER MİYDİM HİÇ?
Bugün de olsaydı sevgi ve saygı
Geçmişi bu kadar ister miydim hiç? Şu mahzun gönlümde bitseydi kaygı Geçmişi bu kadar ister miydim hiç? Her anım ölümlü onlarca kaza, Bitmiyor canların çektiği ceza. Savaş ve katliam bitse ha keza, Geçmişi bu kadar ister miydim hiç? İster irticai olsun düşüncem, İster gündüzlere dönsün tüm gecem, Çözülse kafamda onca bilmecem Geçmişi bu kadar ister miydim hiç? Bilgiye itibar kaldı eskide, İnsanlık özünü buldu eskide. Anlatsan ne vardı, noldu eskide? Geçmişi bu kadar ister miydim hiç? Herkes birbirine çelme peşinde, Adalet arama hiç bir işinde. Bir ışık görseydim o gülüşünde Geçmişi bu kadar ister miydim hiç? Düşmüyor güzlerde çiyle kırağı Yakın ettik gerçi şimdi ırağı Özlemesem yaba ile orağı Geçmişi bu kadar ister miydim hiç? Ömür geçti elli, elli beşleri. Geri gelse eğer gençlik yaşları, Yine görsem öyle tatlı düşleri Geçmişi bu kadar ister miydim hiç? Geçmişi bu kadar özler miydim hiç? Tayyar Yıldırım | |
32 |
BİR TOPRAĞA BAKARIM BİR DE BATAN GÜNEŞE
Maziden günahlarım geldiğinde aklıma,
Bir toprağa bakarım bir de batan güneşe. Pişmanlıklar dizilir tespih gibi önüme Bir toprağa bakarım bir de batan güneşe. Nisan gelir, yağmur yok suya hasret yoncalar, Sanki güller kokmuyor, bana küskün goncalar. Hançeremi sıkınca eğri büğrü kancalar Bir toprağa bakarım bir de batan güneşe. “Toprak” derim, “su” derim, inim inim inlerim. Avaz avaz susarım, sessiz sessiz ünlerim. Her aklıma düşünce ihtişamlı günlerim Bir toprağa bakarım bir de batan güneşe Düşünürüm kastımı aştığım zamanlarda, Kendim bile halime şaştığım zamanlarda... Zirvelere çıkıp da düştüğüm zamanlarda Bir toprağa bakarım bir de batan güneşe. Ben bende arıyorum kabahati vebali, Sildirdim defterimden gafletimle ikbali. Dilim dönmez lal olur görünce istikbali Bir toprağa bakarım bir de batan güneşe. Tayyar Yıldırım 2014 | |
33 |
ESKİ BAYRAMLAR
Bir sızı çöküyor aha şurama
Aklıma gelince eski bayramlar. Mesafeler girer senle arama Aklıma gelince eski bayramlar. Kalmadı şimdide sevinç ve coşku, Gözlerde parıltı dillerde meşki. Nüksetti bak yine kalbimde aşkı Aklıma gelince eski bayramlar. Bir lastik yemeni bir sarı kazak, Buluşmak mümkün mü artık çok uzak. Önüme dizilir binlerce tuzak Aklıma gelince eski bayramlar. Hafızam yoruldu silindi izler, Zaman acı verir, gerçeği gizler “Suçluyuz" diyorum, "suçluyuz bizler” Aklıma gelince eski bayramlar. Umutlar tükenmiş kızlı analı, Var mı bayramlarda eli kınalı? Hep dalgın gözlerim, bakar manalı Aklıma gelince eski bayramlar. Özlemim artıyor her geçen günde, İçtenlik tükendi, kaldı hep dünde, İstikbal geride, mazi en önde Aklıma gelince eski bayramlar. Tayyar Yıldırım | |
34 |
UZAKLARDAYIM
Sen beni beyhude bekleyip durma!
Gelemem bekleme uzaklardayım. Yollarım dikenli geçit vermiyor Gelemem bekleme, uzaklardayım. Gülücükler atma barışır diye, Dönüş rüzgarına karışır diye Haber salma bana erişir diye Gelemem bekleme, uzaklardayım. Günahımı aldın yalvarsan boşa! “Ölsem de barışmam” diyorum haşa. Bekleme ne yaza ne de bu kışa Gelemem bekleme, uzaklardayım. “Gel” deseydin önce türap olurdum. Peşinde dolaşır serap olurdum Vuslatım uğruna harap olurdum Gelemem bekleme, uzaklardayım. “Uzaklar” dediysem mekanım kayıp, İkide bir yalana sarılmak ayıp Çağırsan beni de adamdan sayıp Gelemem bekleme, uzaklardayım. El atma, gönlümün kapısı örtük, Zorlasan nafile açılmaz artık. Kalbimde oluştu sayısız yırtık Gelemem bekleme, uzaklardayım. Tayyar Yıldırım 2014 | |
35 |
GARİP ÇOBAN
Torbasını sarmış belden yukarı,
Dağların başında bir garip çoban. Ağır ağır yürür yorgun belli ki; Altmış beş yaşında bir garip çoban. Sabahın erinde önde sürüsü, Ardından gidiyor mahmur birisi. Alnında çizgiler yalan gerisi. Ekmeğin peşinde bir garip çoban. Sordum, garip çoban durdu bekledi. Dedim; “hayat sana neler yükledi?” “Hık” dedi, “çok” dedi yani tekledi... Derdi, gözyaşında bir garip çoban. Torbayı salladı, indirdi yana, Bir defter çıkardı uzattı bana, “Hepsini yazdım ben vereyim sana” Değneği döşünde bir garip çoban. Açtım ki defteri tutuldu dilim: “Yunusça yürürüm, doğrudur yolum, Ben de senin gibi bir aciz kulum.” Şairmiş düşünde bir garip çoban. İzni yok dinlenmez böyleymiş her gün. Olmazmış katiyen hayata kırgın, Soğuktan sıcaktan yese de vurgun; Yazında kışında bir garip çoban. Çoban değil idi dervişti sanki, Bu ıssız dağlarda ermişti sanki, Bugünlük dersini vermişti sanki Ustaymış işinde bir garip çoban. Tayyar Yıldırım | |
36 |
BAYRAĞIM
Kıvrım kıvrım yollardan girer iken şehire;
Bir sen varsın Bayrağım, bir sen varsın kalbimde. Varlığınla sımsıcak iman dolu yüreğim Bir sen varsın Bayrağım, bir sen varsın kalbimde. Gönderine gururla çekilmişsin tepeye. Benzemişsin yerinde nadide bir küpeye. Sen varsın ya kalbimde yer bulunmaz şüpheye. Bir sen varsın Bayrağım, bir sen varsın kalbimde. Ne gecede yalnızsın ne sensizdir gündüzün. Kaynağısın ışığın, hükmü yok ki yaldızın. Kumru gibi yan yana hilâlinle yıldızın Bir sen varsın Bayrağım, bir sen varsın kalbimde. Hasretinde yurdumun yükseğiyle engini, Asırlarca arasa bulamaz ki dengini. Ecdadımın kanından boyamışlar rengini Bir sen varsın Bayrağım, bir sen varsın kalbimde. Tesadüfen girmedin öyle Türk’ün Yurduna! İmanlı bir milleti toplamışsın ardına. Düşmemiştir sıradan bir güzelin derdine Bir sen varsın Bayrağım bir sen varsın kalbimde. Tayyar Yıldırım | |
37 |
HAYRAN OLURDUN
Ceddinin edep ve asaletini
Görseydin, eminim hayran olurdun. Fatih’in, Yavuz’un adaletini Görseydin, eminim hayran olurdun. Uygur’un, Göktürk’ün soyudur soyun. Oğuz’dur, Kayı’dır otağın boyun, Bozuldu Bizans’ın kurduğu oyun Görseydin, eminim hayran olurdun. Alparsan, Malazgirt Ovası’ndaydı, Türklük ve İslam’ın davasındaydı. İklim; bin yetmiş bir havasındaydı Görseydin, eminim hayran olurdun. Anadolu Türk’ün kadim yatağı. Osmanlı, Söğüt’te kurdu otağı. Bir çağı kapattı, açtı bir çağı Görseydin, eminim hayran olurdun. Bu topraklar çekti Türk’ün kahrını, Sırtladı, sonsuza sardı mihrini. Vurdular tarihe Türklük mührünü Görseydin, eminim hayran olurdun. Görmüştü Türklüğün ferasetini, Reddetti milletin esaretini. Ata’mızın örnek cesaretinim Görseydin, eminim hayran olurdun Tayyar Yıldırım | |
38 |
ANLAMIYORLAR
Etrafıma baktım çakal sürüsü,
Ne “dur”dan ne “sus”tan anlamıyorlar. Ellerinde hazır, savaş borusu Bağırsam da sesten anlamıyorlar . Hakkaniyet değil zulüm dertleri, Kula kulluk eder bütün fertleri. Alemin rezil ve en namertleri! İkram etsem, us’tan anlamıyorlar. Her gün “çalgı çengi olsun” isterler. Yeter ki; “cepleri dolsun” isterler. "Rabbena hep bana gelsin" isterler Arkadaş ve dosttan anlamıyorlar. Kışları yazlara dönsün onların, Varsın ocakları yansın onların, Hedefteki düşman sensin onların Gözleri kör, sisten anlamıyorlar. Ne yapsan faydasız kafa basmıyor. O kadar pişkin ki asla küsmüyor. Ne yana çalsan da bıçak kesmiyor Ne düz ne de tersten anlamıyorlar. İftiraya küfre ehildir bunlar. Firavun nesline dahildir bunlar. Aydınlanmaz kara cahildir bunlar Güneşten ve Marstan anlamıyorlar. Demek istiyorum dostlar kısaca; Bitmiyor tiyatro kapanmaz loca, Hayattır aslında en büyük hoca Oysa ki hiç, dersten anlamıyorlar Tayyar Yıldırım | |
39 |
BAKIYORUM BEN
Ne sevdamı sına ne sor halimi,
Öyle melul, mahzun bakıyorum ben. Delice bir nehir öfkesi gibi Kıvrılıp meçhule akıyorum ben. Sorma bana; “susmak, çözüm mü?” diye, “Yüzündeki halin, hüzün mü?” diye, “Suskunluğun en son sözün mü?” diye Bıkmadan “ya sabır” okuyorum ben. Bir tek söz, kurşundan acıdır bazen, Çıkarmam, dilimin ucudur bazen, Çıksa da başımın tacıdır bazen Boş yere canımı sıkıyorum ben. Heyhat, kime derdim yanayım bilmem! Kimseyi gönlümden kolayca silmem. Hakkımı almadan inşallah ölmem Duamda “la havle” çekiyorum ben. Düsturum bozulmaz yaşım ellidir. Yönümle yöntemim artık bellidir. Allahın bilmesi, bir tesellidir Yine de kafama takıyorum ben. Tayyar Yıldırım 08.12.2012 | |
40 |
ALMA AKLIMI
Bir aklım kalmıştı, onu da alıp
Bilinmez yerlere götürme yolcu! Bağlıyız aşk ile koparma bizi! Yaşama azmimi bitirme yolcu! Sanma sakın, “yine tuttu inadım”, O benim her şeyim; kolum, kanadım. Bu dünyada senden şudur muradım; Ölmeden mezara yatırma yolcu! Seni gördüm yine gece düşümde, Bir sızı belirdi birden döşümde. Şüpheye kapıldım da gülüşünde Ölümü hatıra getirme yolcu! O kaldı ziynetim, veremem zerre, Ölümden döndürdü binlerce kere. Birlikte yaşarız uzunca süre Kalbime okunu batırma yolcu! Yine ürperiyor bedenim yoktan, Emri baş üstüne gelirse Hak’tan. Aşmıştım korkumu inan ki çoktan Aklım bende kalsın yitirme yolcu! Göz dikme ruhuma hem de postuma, Beni al götür de kıyma dostuma. Zaten bin meşakkat çökmüş üstüme Çullanıp bir de sen oturma yolcu! Tayyar Yıldırım | |
41 |
ESKİ ZAMAN SEVGİSİ
Katıksız bir sevgiydi, eski zaman sevgisi...
Ne bir rüşvet öderdik ne de sevmek vergisi. Zaman sildi her şeyi, süpürdü gönüllerden, Hiçbir güfte çıkmıyor, hiçbir beste güllerden. Mazi... Mazi şimdiyi ırak etti bizlerden, Ne bahardan fayda var ne medet var yazlardan. Sahteleşti gülüşler, o dantel dantel hasbihal Arasak da bulmak zor yok edildi hüsnühâl. Şimdi tozlu raflarda sevdaların nakışı, Özledik, içten gelen o tertemiz bakışı. Tayyar Yıldırım 04/2013 Konya | |
42 |
GİTGİDE
Ben ölürüm ardımdan; üzüntüler, gözyaşı…
Alışılır zamanla gülen olur gitgide. Varlığımla yokluğum bir lahzaymış arası, Yaşadığım onca yıl, yalan olur gitgide. İnsan erer vaktinde, farkı kalmaz gazelden, Kulağına okunur, mesaj gelir özelden. “Ölüm hak, miras helal” söylenir hep ezelden Malım mülküm tükenir, talan olur gitgide. İlk zamanlar, mutlaka hissedilir gidişim, Acep anlatılır mı sessiz veda edişim? Konuşulur bir müddet; yarım kalan son işim, Bir hakikat sonuçta; olan olur gitgide… Hafta geçer, ay geçer, adım durur dillerde, Dolaşır belki resmim, ara sıra ellerde. Sonrası malumunuz; susuz kalır güller de Toprağımda ot biter, yolan olur gitgide… Gidişimin nedeni; bağlanır hep yaşıma, Kanıksanır yokluğum, gelen gelir başıma. Kalem ile yazılır ismim mezar taşıma Silinir de zamanla, “filan” olur gitgide… Tayyar Yıldırım 03.08.2013 | |
43 |
BULAMADIM
Bir varmış bir yokmuş geçti hayatım,
Hatırda kalacak şey bulamadım. Yolumu kapattı kesif bir pusu, Klavuz olacak bey bulamadım. Ahengi yitirdim kayboldu nida. Ömrümü yoluna eyledim feda. Ruhuma hitaben bir tatlı seda Aradım taradım ney bulamadım. Ahlakı sorma hiç, şimdi tehirde. Damgalar, anlamsız kaldı mühürde. Huzursa ne gezer, bitti şehirde. Eyvah ki gittiği köy bulamadım. Sızlansam da asla geçemiyorum, Tükenir zannıyla içemiyorum, İksir mi, zehir mi seçemiyorum Kalbime akacak mey bulamadım. Dört koldan hücumlar olur bendime. Hürmetkâr kalmadı artık fendime. Ceddime bakarım bir de kendime Mazimden atime soy bulamadım. Hücumlar artışta, rağbet nimete, Gördüm ki sahip yok asla külfete Halbuki yakışır böyle millete Ne bayram ne düğün toy bulamadım. Tayyar Yıldırım | |
44 |
A GÖNÜL
Bitsin küçük dağları sahiplenme hevesin,
Kaf Dağı’nda çiçekler kokmaz imiş a gönül. O dağların başında kurtlar gezer sürüyle Kurtlar leşin tadına bakmaz imiş a gönül. İlim olgunlaştırır insan olan insanı, "Kibre götürmez" derler ne makamı ne sanı. Elden bırakmaz asla; ilim,irfan ihsanı... Alim, kini ve nefreti ekmez imiş a gönül. Dua edip nebatat yalvarırken Rahmet’e, Sevgi varken nedendir düşüyoruz mihnete? Şu zavallı nefsimiz katlanmasa zahmete; Hiç bir beden bu yükü çekmez imiş a gönül. Derin mana içerir erenlerin sözleri, Kapansa da aslında, görür gönül gözleri. Yaradan’ım manasız yaratmadı bizleri, Sebepsizce kulunu, yakmaz imiş a gönül Hey benim "asaletim", bu hallerin hal değil! Ömrün geçip gidiyor, sandığınca bol değil. Düşmüşsün bir çığıra, gittiğin yol yol değil. Güvendiğin sokaklar çıkmaz imiş a gönül. Tayyar Yıldırım | |
45 |
SIRLI YOLCULUK
Çıkıp seyran eylesem bir görsem uzakları,
Anlatsam insanlığa, gördüğüm tuzakları. Ömür yolu nurlu yol görmesini bilene, Ziyan etme zerreyi doldur ahret filene. Bu yolda sabır sebat iki sadık refika, Kibir yoksa yanında can çekişir tefrika. Tam bu minval üzere heybemizi alalım, Çelebi-i Evliya makamında bulalım. Bir damlacık su ile başlar sırlı yolculuk. Hem hayaldir bir nevi düşler sırlı yolculuk. İnsanoğlu mükemmel ilahi bir emektir. Sırat-ı müstakimse; dosdoğru yol demektir. Ayrılmazsa bu yoldan görür mutlak mükâfat, Uğramaz hem semtine ne felaket ne afat. Doğmadan yazılmıştır onun kader defteri, Bu imanın şartıdır, inanmayan müfteri. Dünya bir güzergâhtır hem han vardır hem hancı, Hancı hanı bilmezse dünya ona yabancı. Kimisi “İpek” demiş her bir yolun adı var. Bin fersah uçan kuşun ne muhkem kanadı var. Yolcu, bir zaman gelir küçücük bir karınca, Bazen de bir serçedir su taşır kararınca. İnanarak düşmüştür uzun ince yollara, Uğrunda ölmektense hedef koymuş kullara. Sevgi, sırlı bir iksir, sarp dağları yol eder. Kibir girse bedene, bağ bahçeyi çöl eder. Dağları düz eylemiş Ferhat yâri Şirin e, Anlatılmaz bu sevgi taş yürekli birine. Görünmeyen bir yol var kalbe giden yoldur o! Yürümekle varılmaz, mecnun eden yoldur o! Sabır, uzunca bir yol, sonu elbet murattır. Bu içten bir nasihat, kalpten gelen feryattır. Yunus gidip yedi yıl hizmet etmiş veliye, Derviş olmuş dergâhta, adı çıkmış deliye. Bir çıkar yol olmasa yaşam zehir olurdu. Sıkıntılar birikir taşar nehir olurdu. Bu öyle bir nehir ki yıkar sağlam yapıyı. İnat denen o melun söker demir kapıyı. Ne ırk ne din ayırmaz, insanlığa bir sembol, Bin bir gönül yoludur Mevlana’ya giden yol. Bu yola er çıkanın tüm işleri rast gelir, Akıl rehber değilse beden gider post gelir. Mala mülke kul olup, insanlığa kör bakan, Çok tamahtır hâlbuki doğru yolda bırakan. Tamah etme dünyaya ne gidecek yanında? Hesap vermek kolay mı sorgu sual anında? Doğum ile ölümün bir lâhzadır arası. Götürdüğün mezara, sade kefen parası… Kul hakkını yediysen sanma sakın o bir kâr. Unutma insanoğlu, her yolun bir sonu var! Tayyar Yıldırım | |
46 |
BAHARIM
Düşlerim hazandı kışa yaklaştı,
Gördüm de borandı, kardı baharım. Ağrılarım dinmez, sancım sıklaştı. Bu sene de kısa sürdü baharım. Boncuk boncuk damlar sular üstüme, Silkelendikçe hep dolar üstüme. Ben kaçtıkça neden gelir üstüme? Çekilmez bin derdi verdi baharım. Seheri bir başka akşamı başka, Gecesi bir "sürgün cezası” aşka… Bitmese yıllarca sürseydi keşke Ne çabuk temmuza erdi baharım. Fırtınalar kopar sanırsın kışta, Felaketler vardır bazı bakışta. Her bir zerre ile ve de nakışta; Gergef gergef seni ördü baharım. Yine bir şekilde kandırdı beni, Boynu bükük geri döndürdü beni. Giderken narına yandırdı beni Bir eski hesabı gördü baharım. Tayyar Yıldırım | |
47 |
BANA İNANMIYORSUN
Yemin etsem bin kere, şahit tutsam taşları,
Taşa inanıyorsun, bana inanmıyorsun. “Allah’a daha yakın” sanıp gökte kuşları, Kuşa inanıyorsun, bana inanmıyorsun. Sanki hiç mi yalanın bulunmuyor sözünde? Pembelere bürünür bazen kendi özünde. Süzülüyor damlalar, eğleşmiyor gözünde, Yaşa inanıyorsun, bana inanmıyorsun. Gözlerim kör olsun da göremeyeyim seni! İnanır mısın bana, etsem türlü yemini? Çıkarmışlar göklere ters çevirip zemini Hâşâ, inanıyorsun, bana inanmıyorsun. Yalan benim semtime uğramadı dünyada. Özüm neyse sözüm o, sanmayasın "riyada" Ne gerçekte aldattım ne kandırdım rüyada, Düşe inanıyorsun, bana inanmıyorsun. Yazlara mı çevirsem tükenmeyen kışını? "Sükût ikrardan" derler, eğme kaldır başını! Geri vermez mevsimler, istesen de yaşını, Kışa inanıyorsun, bana inanmıyorsun. Tayyar Yıldırım | |
48 |
YORGUN DÜŞÜNCELERİM
Bir alev sürgünüydü yüreğimi kavuran,
“Yak!” diyorum yakmıyor, yorgun düşüncelerim. İçimdeki rüzgârdı yerden yere savuran “Çık!” diyorum çıkmıyor yorgun düşüncelerim. Kilitlenmiş algılar, açmak için çaba yok. Bu kadar mı soğuduk neden bir merhaba yok? Kurudu kaynaklarım içilecek memba yok “Ak!” diyorum akmıyor yorgun düşüncelerim. Gölgesi üzerimden çekip gitmez korkumun, Sebebi sensin inan esiriysem tutkumun. Sana hayat verecek iksiri var kokumun “Çek!” diyorum çekmiyor yorgun düşüncelerim. Bir başıma kalınca hatıralar dökülür, Mahzunluğum nüks eder hemen boynum bükülür. Gönül tarlalarına sevda olur ekilir “Ek!” diyorum ekmiyor yorgun düşüncelerim. Özgürlüğe uçur da tükensin kaygıların, Gerçekleşir o zaman belki de kurguların. Tutma bırak kalmasın içinde duyguların “Dök!” diyorum dökmüyor yorgun düşüncelerim. Tayyar Yıldırım 08/2017 Konya | |
49 |
NE ARARSIN ÇOCUK? (Eren Bülbül Henüz 15 yaşındaydı)
Bu devranın nesine imreniyorsun çocuk?
Hayânın mı peşinde yoksa ar mı ararsın? Geldiğin o yollarda, yangınlar mı sürmekte? Sönmedi mi ateşin; tufan, kar mı ararsın? Eskiden bu dünyada dosdoğru bir yol varmış, Helâl haram üzere kazanılan mal varmış, Yürekleri ısıtan bir de tatlı dil varmış Sahibine adanmış kalpte sır mı ararsın? Çocuk, edep kalmadı aramayasın boşa. Gelmeyenler gelecek bak göreceksin başa. Kaderinse ne ala karşı gelinmez hâşâ Seni kalpten sevecek öyle yâr mi ararsın? Vicdanın mı kayıpta, kapan kaptı sor bana! Herkes seçti yolunu, çoğu saptı sor bana! Buralarda kıyamet çoktan koptu sor bana! Karanlıklar içinde söyle nur mu ararsın? Dünya denen mekânı sanma bir huzur yeri, Varsa eğer imkânın, gelme sakın dön geri. Nifak, nefret kol gezer, Habil Kabilden beri Yüreğini serecek, uygun yer mi ararsın? Tayyar Yıldırım | |
50 |
YA BEN DİVANEYİM YA DA SEN DELİ
Hercümerç olmuşum o günden beri
Ya ben divaneyim ya da sen deli. Çıkmışım rayımdan giremem geri Ya ben divaneyim ya da sen deli. Kaç kere söyledim; “çıramı yakma! ” Yaptığın hayrını başıma kakma! Şunu diyeceğim, kusura bakma; Ya ben divaneyim ya da sen deli. Dünyanı hallettin, yöneldin aya. Bağlanma bu denli yalan dünyaya! Âleme dersini verirsin güya, Ya ben divaneyim ya da sen deli. Faniyiz hepimiz, değiliz baki, Kaçış yok gerçektir, ölüm hak, vaki... Üstüne basarak derim illa ki; Ya ben divaneyim ya da sen deli. Aklım ermez bazen haklı haksıza, Çattım kurtulamam bir hukuksuza. Yine söylüyorum, tekrar, ha keza! Ya ben divaneyim ya da sen deli. hercümerç: Altüst, karmakarışık, darmadağınık, allak bullak. Tayyar Yıldırım | |
51 |
KABUS MU NE?
Dün gece rüyamda, ağlayıp durdum.
Sarsıyordu bir el, "dön bak!" diyordu. Korkuyla doğrulup bir ışık gördüm "Kulak ver de dinle, korkak!" diyordu. "Kimedir güvenin nedir ki gücün? Aymazlık, tembellik en büyük suçun. Bu çetin sınavı kazanman için Uykuyu terk et ve tez kalk!" diyordu. Nefesim sıkışıp uyandığımda, El açıp kapıya dayandığımda, Susamış bir halde ve yandığımda, "Çatlamış dudağın, kurak!" diyordu. "Aklına gelmez mi hiç ölüm?" dedi. "Mal ne ki, iki çul bir kilim" dedi Nefsime kızarak; "vay zalim!" dedi "Vesvese, evhamı bırak!" diyordu. Kuruntu, üstümde bir ağır yüktü, Yanlışım, vebalim elbet büyüktü. Ne günahım varsa önüme döktü "Bunların hepsi bir evrak!" diyordu. "Saçların bembeyaz, belin büküldü. Rehberin sağlamdı, o da akıldı. Sarardı zamanla soldu döküldü Ömründe her gün, bir yaprak!" diyordu. "Bu dünya sanma ki büyük bir vaha... Oyundan ibaret, küçük bir saha. Ömrüne katsaydı bir ömür daha Unutma, akıbet toprak!" diyordu. Tayyar Yıldırım | |
52 |
VEFASIZ
Bu canımı benden niçin istersin?
Toprağına su mu döktün vefasız? Ne "afrandan" ne "tafrandan" geçilir Benim ile dert mi çektin vefasız? Pusudasın, tayfaların hazırda, Hesap vermek kolay olmaz "Huzur"da. Meyvesini topluyorsun pazarda Ağacını sen mi diktin vefasız? Hava atar meydanlarda suratın, Yaşıyorsun, elinde mi beratın? Ayakları nasır tutmuş kıratın Nallarına mıh mı çaktın vefasız? Ne gelirse başımıza Hak’tandır, Belki vardan, belki de hiç yoktandır. Ocağımız tütmüyordu çoktandır Bacasında dal mı yaktın vefasız? Herkesin var yüreğinde perisi, Yetineyim sona kalsın gerisi. Bana düştü hayırsızın birisi. Kura çektim, sen mi çıktın vefasız? Tayyar Yıldırım 2014/Konya | |
53 |
ALDIRMA
Yürüdükçe yol kısalır, yürü sen!
Yürüyene laf çok olur aldırma! Yakınlaşır ırak menzil yürürsen Yürüyene laf çok olur aldırma! Bu yokuşlar düşe kalka çıkılır, Sabır ile ne duvarlar yıkılır. Yürüyene kıskançlıkla bakılır Yürüyene laf çok olur aldırma! Koşmana bak dönme sakın geriye! Sen koştukça hedef gelir beriye. Yürür isen kurt saldırmaz sürüye Yürüyene laf çok olur aldırma! Her kesimi tutamazsın dengede, Akşam sabah yatılmaz ki gölgede. Yalnız burda değil bütün bölgede Yürüyene laf çok olur aldırma! Hep birlikte bozalım şu planı. Bırakmalı hile hurda yalanı. Hulasası sözün kısa olanı Yürüyene laf çok olur aldırma! Tayyar Yıldırım 20.12.2015 | |
54 |
ZİFT KARASI
Bir zavallı güruhtu, insanlıktan habersiz,
Sanki kumrular gibi, sarmaş dolaş âşıklar. Zafer mi kazanılır cephelerde sefersiz? Zahiri hallerinden ders almaz yılışıklar, Zift karası yüzleri, kâr etmiyor ışıklar. Ondan bundan geçinir, miras ister payına, Çıkmışlar da bir kere, girmiyorlar rayına Akılları erer de binbir türlü oyuna; Çiftetelli az gelir, ellerinde kaşıklar, Zift karası yüzleri, kâr etmiyor ışıklar. Hayâsızca dökülür dillerinden pislikler. Kulakları sağırdır, ulaşmıyor ıslıklar. Maddiyata dayalı onlar için dostluklar Sanırsın ki halleri; “gönüldaşlar, maşuklar” Zift karası yüzleri, kâr etmiyor ışıklar. Kırmaz gönül ehlini aklı başta olanlar. Etrafımızı sarmış, zehir küpü yılanlar. Kaybetmeye mahkûmdur kalbi nefret dolanlar Kirlenmişse çeperi çıkmaz o bulaşıklar Zift karası yüzleri, kâr etmiyor ışıklar. Bedduası tutmaz da ara vermez ilenir, Düşmanlıkta mahirdir, bıçak gibi bilenir. Elde yok avuçta yok, emek vermez dilenir Yüzlerinde astar yok, utanmaz sırnaşıklar Zift karası yüzleri, kâr etmiyor ışıklar. Tayyar Yıldırım 25.01.2015 | |
55 |
ELİNDE DEĞİL
Unutma, Yaradan emanetini
Alacaktır bir gün elinde değil. Her nefis mutlaka ahiretini Bulacaktır bir gün elinde değil. Yağmurlar son bulur başlar kuraklık, Silersin kurumaz gözde ıslaklık. Hiç istemesen de saçlarda aklık Olacaktır bir gün elinde değil. Cemalin ay gibi boyun dal gibi, Olsa da kaşların bir hilal gibi, Güvenme rengine, o da gül gibi Solacaktır bir gün elinde değil. Kesilir, kaçış yok, hazır biletin. Başlayacak elbet, sonsuz halvetin Sen giderken bütün malın servetin Kalacaktır bir gün elinde değil. Sanmasın "kefeni ten sarmayacak Münker ile Nekir hiç sormayacak." “Bilemem” dese de kurtarmayacak Bilecektir bir gün elinde değil. Kurtuluş yoktur, çaban boşuna, Gerçekler kimsenin gitmez hoşuna. Ölüm gelmediyse henüz başına Gelecektir bir gün elinde değil. Tayyar Yıldırım | |
56 |
BU VATAN BİZİM
Yaşlısı genciyle el ele verdik,
Kenetlendi Millet, sarıldık böyle. Atamızdan miras vatan uğruna. Her zaman her yerde yorulduk böyle! Sanma ki "kolayca alındı vatan." Şahittir “binlerce kefensiz yatan.” Yazmak için şanlı, bir büyük destan Bir namus uğruna vurulduk böyle! Biziz bu vatanın sahibi, el yok! Yorgun düştük epey, dizde mecal yok! Bırakın parayı, kasada pul yok An oldu düşmana görüldük böyle. Nice genç fidanlar canını verdi. Zira burası hep kutsal bir yerdi. Şimdi sefasını sürdüğün yurdu “Kur!”, dediler de mi kurulduk böyle? "Görmedik o günü nasıl bilelim?" "Oynayalım sermest olup gülelim." "Zevk-i sefa edip keyfe dalalım" Diyerek zamanla, ayrıldık böyle. Diyorlar ki bana "yorma kafanı!" "Bu yürekler korur kutsal vatanı," "Gün gelir giyeriz beyaz kefeni." Milletçe yeniden dirildik böyle Tayyar Yıldırım 17.04.2009 Konya | |
57 |
ÖLMEDEN GİTMEM
Günahım önümde bir büyük engel,
Ben beni tanıyıp bilmeden gitmem! Kim bilir kaç kere yaşandı git gel, Bir gönül kırdıysam almadan gitmem! Unuttum çoktandır aşkı, edebi, Düşündüm de acep neydi sebebi? “Fizan’da” deseler, farz et mektebi Ömre bedel zira bulmadan gitmem! Bedeli ödenmez vekâlet ile, Hükmeder Allah’ım adalet ile. Namazım borcumdur, suhulet ile Bihakkın ödeyip, kılmadan gitmem! Geçirdim ömrümü yersiz işlerde, Hedefi koydum hep hayal, düşlerde. “Hamdım, piştim, yandım” kor ateşlerde Kavrulup da hazır olmadan gitmem! Azrail’e çalım atmaktır niyet, Elimde mi vade yeterse şayet? Bir aciz, çaresiz kulum nihayet, Hülasa derim ki; ölmeden gitmem! Tayyar Yıldırım | |
58 |
BEN KİMİM?
Ilgıt ılgıt rüzgârım, buram buram kokuyum.
Gezin bahçe bağımı, gülüm anlatsın beni. "Sen", "ben" fark eder mi hiç, bu toprağın halkıyım Sazın telinde nağme, tezenede türküyüm. Vurun mızrabı tele, telim anlatsın beni. Sayfa sayfa romanım, demet demet öyküyüm. Altaylar’da atların, üzerinde terkiyim, Rüyalarla bezenmiş çok derin bir uykuyum. Sazın telinde nağme, tezenede türküyüm. Gergef gergef işlenmiş kilim anlatsın beni, Kehkeşanlar içinde gizlenmiş bir ülküyüm. Sevgi kadar cesurum, sanmayın ki "korkuyum" Özgürlüğe yolum ben, esaretin örküyüm, Sazın telinde nağme, tezenede türküyüm Anlaşılmaz bir şeyim, bilim anlatsın beni. Ben bu yurdun Garbıyım, Cenubuyum, Şarkıyım. Kimsesizin kimsesi hem evi hem barkıyım. Yaradanın takdiri, ben Adem’in ırkıyım Sazın telinde nağme, tezenede türküyüm Ne fiziğim ne rengim, yolum anlatsın beni. Sevgi akan ırmağın; barajıyım, parkıyım, Olmayacak hallerle olağanın farkıyım. Hep birlikte söylenen dilde meşhur şarkıyım. Sazın telinde nağme, tezenede türküyüm Sormayın beni bana, halim anlatsın beni. Felek bensiz durağan, ekseninin çarkıyım. Tüm ortak duyguların, deresiyim, arkıyım. Belki de ben ben değil, bir ceylanın kürküyüm. Sazın telinde nağme, tezenede türküyüm Bir eğreti bedenim, ölüm anlatsın beni. Tayyar Yıldırım | |
59 |
BİTERMİŞ
Böyleymiş bir zaman, unuttuk şimdi
Kokusu sevdanın gülle bitermiş. Edepte üslupta bir nizam varmış Sohbetler hep tatlı dille bitermiş. Dertleri bir imiş, tasaları bir, Hikâye bir imiş, kıssaları bir. Hak hukuk yürekte, hisseleri bir Ne parayla ne de pulla bitermiş. Çoğaldı telâşe üst üste bindi. Acılar sızılar ölümle dindi. Cezayı her insan veriyor kendi Eskiden olsa hak yolla bitermiş. Dokundum hafiften, vurdum inceden, Çıkardım hepsini eski günceden. Zalimle bitmezmiş işler önceden Merhamet sahibi kulla bitermiş. Yaratmış Yaradan elbette arzı, Kullar istese de değişmez tarzı. Unutma böyledir yaşamın farzı! Beşikle başlayıp, salla bitermiş. Tayyar Yıldırım | |
60 |
DÖRT MEVSİM
Güze mi, dört mevsimin hangisine yanayım?
Hüznümü gizleyip de, böyle nasıl durayım? Ömrümün her anında hepsinden eser varken, Sukut edip öylece hayaller mi kurayım? Baharım ömre ömür, gönlüme ılık rüzgâr... Yazım yakar sevdamı, duysana maral, ey yar! Kışım sardı bedeni, sızlanır bu ihtiyar Gençliğim geçti gitti, dizlerime vurayım. Tayyar Yıldırım | |
61 |
BİR UMUTTUR BENİM Kİ
Yıllarımı kaybettim, arıyorum çaresiz.
Giden gelmez bilirim, bir umuttur benimki… Çocukluğum nerede, belki döner gençliğim, Giden gelmez bilirim, bir umuttur benimki. Mevsimler geldi geçti, ömür bitmek üzere. Bu canım bedenimden, gitti gitmek üzere. Arasam da bulamam, artık yitmek üzere. Giden gelmez bilirim, bir umuttur benimki. Gözlerimin ferini, söndürüyor zamanlar, Baharımı kış etti, perdeledi dumanlar. Döndürmez ki geriye, “eyvah” ile “aman”lar Giden gelmez bilirim, bir umuttur benimki Karşılığı olacak, işlediğim suçların, Şahittir parmaklarım, hem de ayakuçlarım. Pişman olsam ne çıkar, beyazlanmış saçlarım, Giden gelmez bilirim, bir umuttur benimki Tayyar Yıldırım 12/2009 Konya | |
62 |
EMEKLİNİN (EMEĞİN) DESTANI
Bana öyle gelir ki; boşa kürek sallarız.
Mektupların hepsini, yanlış yere yollarız. Hâlbuki hep; “birlikten kuvvet doğar” deriz de, Tek tek gider yüzmeye, boğuluruz denizde. “Benlik” girmiş damara, çıkarana aşk olsun, Hep omuza basarlar, çıktığı yer köşk olsun. “Güç bendedir, kanun ben; uygularım haliyle”, “Uğraşacak vakit yok, ne Ali ne Veliyle”. “Ben hayatı yaşarım, bana nedir başkası.” Bilmezler ki yok artık bu işlerin şakası Devletime şan olsun, yaşasın hünkârlarım. Pekâlâ ne olacak, sefil cefakarlarım? Adalet; bir devletin en önemli ayağı, Hep kendinize mi bu, maaş artış kıyağı? Bizler ulufe değil, hak olanı isteriz Engel ise kanunlar, “tez düzeltilsin” deriz. Kendimizi vatanın; öz evladı sayarız. Söz konusu vatansa, canımızı koyarız. Amma… Ne yalan deyim, buruktur yüreğimiz Çökmeye çok az kaldı; evimiz, direğimiz. Dilenci sanmayın ha alın teri akıttık. Başkası hak ettiyse, fazlasıyla hak ettik. Duymayanlar da duysun, şu şekilde bir söz var: “Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar” Tayyar Yıldırım 2009/7 Konya | |
63 |
DEPREM
Bir ses duydum derinden, yankılandı sur gibi…
Sarstı tüm bedenimi, ölüm geldi aklıma. Sanki teslim olmaktan başka bir yol var gibi… Kanım dondu bir anda, gülüm geldi aklıma. Buz gibiydi bir taraf, bir tarafım nâr gibi… Elli yıldır bildiğim, halım geldi aklıma. Erir idim yaksalar, bir fırında kor gibi… Bir gövdeli, dört kollu, salım geldi aklıma. Bağrış, çığrış dorukta, kaçabilmek zor gibi… Otuz yıldır ağrıyan, belim geldi aklıma. Dizildiler melekler, parlıyorlar nur gibi… Şahadetler getiren; dilim geldi aklıma. Bu nasıl bir sarsılış, her yanımız dar gibi… “At koşturup” gezdiğim, holüm geldi aklıma. Dağlar, taşlar titreşir, bir incecik zar gibi… Kaçıp da kurtulacak, yolum geldi aklıma. Zenginliğin bir hiçtir, itikadın kâr gibi… Can durunca yerinde, malım geldi aklıma. Ömür boyu biriktir, meğer dünya har gibi… “Mal da yalan mülkü de”, çulum geldi aklıma. Tayyar Yıldırım 09/2009 Konya | |
64 |
DOLSAYDIN GÖZLERİME
Dolsaydın gözlerime neler neler görürdün,
Dolmadın, dolmadın ki oysa sendin sahibi. Çarpıyordu yüreğim, kokun gelse uzaktan, Gelmedin, gelmedin ki aldattın bu garibi. Nefis müşkülattadır, derman arar her yerde, Karanlıklar dehlizi, sandım çaredir derde, Ölmek kurtuluş değil, hesap var bu sefer de, Bilmedin, bilmedin ki aldattın bu garibi. Gönül gülmek istiyor, bir demet gül istiyor, Kâşaneler istemez, bir parça çul istiyor, Ağlamaktan usandı, artık bir gül istiyor, Gülmedin, gülmedin ki aldattın bu garibi. Seni tanımazdım hiç sarmasaydın bir kere, Adım ile sanımı sormasaydın bir kere, Hani ya, ölür idin, görmeseydin bir kere! Ölmedin, ölmedin ki aldattın bu garibi. Tayyar Yıldırım | |
65 |
ONYEDİ EKİM
Günlerce yürüyerek, temsil ettin bizleri.
Affet bizi, bir hayli yorduk elhamdülillah. Hem estik hem gürledik, açtık sana kolları, “Boyumuz ne kadarmış?”, gördük elhamdülillah Sandım ki ben bir anda; yıkılacak ortalık, Trafiği felç eder o günkü kalabalık. Tekrar ediyorum ben; “bu durum bir hastalık”, Tedaviye ihtiyaç duyduk elhamdülillah. Yine de ümitleri, kırmak istemiyorum. Bu durumu görüp de durmak istemiyorum. Tekrar böyle bir hali görmek istemiyorum. Zor da olsa bir sınav verdik elhamdülillah. Anlamaz inanın ki bizi bizden başkası, Atılmaz bu durumda, ne hava ne cakası, Anlayalım, olmuyor; bu işlerin şakası, Hep birlikte sırrına erdik elhamdülillah. “Sağdan saysak on kişi, soldan saysak on kişi…” Diğerleri inanın, savsaklıyor bu işi. “Çarşambadan belliydi, perşembenin gelişi”, Diyerek on ikiden, vurduk elhamdülillah. Sanmayın ki hafife almışım bu eylemi, Tekrar ediyorum bak, hem de aynı söylemi; “Birlikten kuvvet doğar”, yoksa yanlış öyle mi? Son olarak bir daha, sorduk elhamdülillah. “Akan dereler” bile, kuruyacak böylece. Ne ileri ne geri, turlayacak böylece. “Marş marş” deyip ileri, fırlayacak böylece, Yirmi beş yıl öncesi kurduk elhamdülillah. Tayyar YILDIRIM 18 Ekim 2009/Konya | |
66 |
ERMANİ
Ta ezelden söylenir, kulaklarımda hala;
“Milletimin başında; oymuş en büyük bela” Çoluk çocuk katledip, koparmış bir vaveyla, Terk edesin yurdumu; sana millet fermanı, Yıkılası evlerin, def ol git be Ermanı! Hak ve hukuk dinlemez, yiyip yiyip pisledin. Vicdanın yoktur senin, işte budur hasletin. “Büyük Ermenistan’mış”, öğrendim ki vuslatın, Elin hiç boş durmadı, yaktın yıktın harmanı, Yıkılası evlerin, def ol git be Ermanı! Tarih seni affetmez, affetse de Fransa… Zaman tüm gerçekleri, aydınlatır nasılsa. İnsan hakkı, hukuku, eğer bunlar asılsa; Her bir yanım şehitler, gazilerin ormanı, Yıkılası evlerin, def ol git be Ermanı! Sınırlarım namusum, bir canım var veririm. Ölmeden, bu murada, söyle nasıl ererim? Kem bakarsan yurduma, defterini dürerim. Bitmedikçe bırakmam, dizlerimin dermanı, Yıkılası evlerin, def ol git be Ermanı! Doksan beşlik dedeler, ne ettiniz gördüler, İşte bu gerçeklerle, sizi tehcir ettiler. Mehmetçiğin çorabın, zemheride ördüler; Beli kambur nineler, eğirerek kirmanı… Yıkılası evlerin, def ol git be Ermanı! Tayyar YILDIRIM 1982/İzmir | |
67 |
Ha döner de döner
Üç mumluk bir fener
Feleğin şu çarkı. Az mıdır çok mudur, Aç mıdır tok mudur, Var mıdır yok mudur Feleğin şu çarkı? Yedi de doymadı, Yerine koymadı, Bağırdım duymadı Feleğin şu çarkı. Her anı kış gibi Gündüzü loş gibi Soğuk bir duş gibi Feleğin şu çarkı. Döndürür çarkını, Gösterir farkını, Yıktırdı barkımı Feleğin şu çarkı Halımız ne yaman, Teslimim el aman. Babaydı bir zaman Feleğin şu çarkı. Kimine yağdırdı, Paraya boğdurdu. Boynumu eğdirdi Feleğin şu çarkı. Her yere yolladı, Alladı, pulladı. Güçlüyü kolladı Feleğin şu çarkı Genişçe bir saha, Kalkarsa bir şaha, Tutulmaz bir daha Feleğin şu çarkı Nerede adalet? Her yanı atalet. Karizma, asalet Feleğin şu çarkı. En üstte beyinler, Alttaki “hainler”. Bıktırır tayinler Feleğin şu çarkı. Yumruklu silleli, Hileli hülleli, Enseli, kelleli Feleğin şu çarkı. Bastırdı parayı Yıktırdı sarayı Açtırdı arayı, Feleğin şu çarkı. Emeğe saygılı(!) Oyunlu, çalgılı, Birazcık kaygılı Feleğin şu çarkı. Yediği bin davar, Bittiyse daha var, Aç gözlü canavar Feleğin şu çarkı. Usandım pes artık! Yağma da es artık! Benimle küs artık Feleğin şu çarkı. Tayyar Yıldırım 12/1997 Merzifon | |
68 |
GİTME GÜLÜM
Perçemleri dökülmüş dalga dalga yüzüne…
Ne söylesem vefasız, inanmaz ki sözüme, Hiçbir merhem kar etmez, yürekteki sızıma… O güzel gözlerine; sürme çekmiş Yaradan, Sensiz ben ne yaparım, çekip gitsen buradan? Bembeyaz bulutları, izler idim seninle, Tükenmez umutları, gizler idim seninle, Erişilmez tatları, özler idim seninle… Ne kadar da özenmiş; gülüm seni Yaradan, Sensiz ben ne yaparım, çekip gitsen buradan? Tayyar Yıldırım | |
69 |
KÂBUS MU NE?
Dün gece rüyamda, ağlayıp durdum.
Sarsıyordu bir güç, dön bak diyordu. Korkuyla doğrulup, bir ışık gördüm, Kulak ver de dinle, korkak, diyordu. Kimedir güvenin, nedir ki gücün? Aymazlık, tembellik, en büyük suçun. Bu çetin sınavı kazanman için Uykuyu terk edip, tez kalk diyordu Nefesim sıkışıp uyandığımda, El açıp kapıya dayandığımda, Susamış bir halde ve yandığımda, Çatlamış dudağın kurak diyordu. Aklına gelmez mi; şu ölüm dedi? Çektiren bilirim; vay dilim dedi! Nefsime kızarak; ne zalim dedi, Vesvese, evhamı bırak diyordu. Kuruntu üstümde, en ağır yüktü, Yanlışım vebalim elbet büyüktü, Ne günahım varsa önüme döktü; Bunların hepsi bir evrak diyordu. Saçların bembeyaz, belin büküldü. Rehberin sağlamdı o da akıldı. Sarardı zamanla soldu döküldü; Ömründe her gün bir yaprak diyordu. Bu dünya sanma ki büyük bir vaha... “Oyundan ibaret, küçük bir saha.” Ömrüne katsaydı bir ömür daha, Unutma, akıbet toprak diyordu! Tayyar Yıldırım Mayıs/2010 Konya | |
70 |
ÖFKEM VAR SİZE
Tek vatan tek millet” sanki dildedir.
Böyle gitmez bilin öfkem var size! Suçlu hangimizdir, özür kimdedir? Böyle gitmez bilin öfkem var size! Size vekilliği emanet verdik, Ayakaltınıza halılar serdik. Bu cumhuriyeti birlikte kurduk, Böyle gitmez bilin öfkem var size! Seçmedik sizleri kavganız için. Yetti gayrı haydi tez ömür biçin. Sabit oldu artık tescilli suçun, Böyle gitmez bilin öfkem var size! Ak olana “kara” denmez gardaşım, Her kuşun eti de yenmez gardaşım, Bu değirmen böyle dönmez gardaşım, Böyle gitmez bilin öfkem var size! Siz akıllı bizler divane olduk. İhtişamlı idik virane olduk. Biz böyle değildik efsane olduk, Böyle gitmez bilin öfkem var size! Biriniz yaparken biriniz bozar. Nasıl bir inat bu değmesin nazar. Elbette bu millet kızdıkça kızar, Böyle gitmez bilin öfkem var size Hep sen mi doğruyu bilirsin söyle? Amacın nedir ki yıllardır böyle? Geçip de karşıma bağırma öyle! Böyle gitmez bilin öfkem var size! Meclisi çiftlik mi sandın vekilim? Liderin ne derse kandın vekilim. Yakında seçim var yandın vekilim. Böyle gitmez bilin öfkem var size! Her söze bir kılıf hazır bulursun, Her dönem kendine vezir bulursun, Anlamadım nasıl huzur bulursun, Böyle gitmez bilin öfkem var size! Ne dersem diyeyim boştur sözlerim. Birlik beraberlik, görmez gözlerim Daha yıllar boyu onu özlerim Böyle gitmez bilin öfkem var size! Tayyar YILDIRIM 04/2010 Konya | |
71 |
ÖLÜM
Uğramadan sana, geçsem uzaktan;
Yine de peşimden gelirsin ölüm. Kurtulsam da her gün onca tuzaktan, Vakti gelir bir gün bulursun ölüm. Söyler misin bana; sen nerde yoksun? Nefsimin üstünde bir ağır yüksün. İsyanım olamaz çünkü sen haksın. İçimden ne geçer bilirsin ölüm. Ne adım bilirsin ne de sanımı. Anamı, babamı, hem de canımı… İki de bir bomboş koyup yanımı, Bir gün sen de yalnız kalırsın ölüm. Nice hükümdarı af mı eyledin? Zenginmiş, fakirmiş, kimi eledin? Sen ezelden beri her an böyleydin, Ayrı gayrı bilmez, alırsın ölüm. Tayyar Yıldırım 8/2009 Konya | |
72 |
TÜRKÜYÜM BEN
Sazın tellerinde nağme, tezenede türküyüm ben,
Yürek yürek sevgi taşır, gönül gönül sevdayım ben, Sazın tellerinde nağme, tezenede türküyüm ben. Karlı dağlara sormayın, onlar beni bilemezler. Ilgıt ılgıt rüzgârlarla, buram buram kokuyum ben, İrem bağda deste deste, demet demet, öyküyüm ben, Sazın tellerinde nağme, tezenede türküyüm ben. Yıldızlara da sormayın, onlar beni göremezler. Samanyolu burgu burgu, ortasında ülküyüm ben, Sevgi akar ırmaklarım, sanmayın ki korku’yum ben, Sazın tellerinde nağme, tezenede türküyüm ben. Yüksek yüksek yaylalarda, özgürlüğe koşan taylar, Sülün gibi atlarımın, üzerinde terkiyim ben, Garip garip haller ile olağanın farkıyım ben, Sazın tellerinde nağme, tezenede türküyüm ben. Uzaklara sorun beni, yaban yaban eller bilir. Felek tanır kimliğimi, ekseninin çarkıyım ben, Döne döne çevirirler, dönencecin erkiyim ben, Sazın tellerinde nağme, tezenede türküyüm ben. Ahvalimi sormuyorsun, dedikodu boyun sıra. Ha sen ha ben fark eder mi, bu toprağın halkıyım ben, Mırıl mırıl söylediğin, işte meşhur şarkıyım ben, Sazın tellerinde nağme, tezenede türküyüm ben. Tayyar Yıldırım 01/2010 Konya | |
73 |
YALNIZ ADAM
Paltosu kolunda bir yalnız adam;
Yürüyor, sessizce yol kenarında. Dönüp arkasına bile bakmadan, Yürüyor, sessizce yol kenarında. Yağmur çiseliyor, topraklar çamur. Hayat iksiriymiş şu yağan yağmur. Bu adam derbeder her yan ıhlamur… Yürüyor, sessizce yol kenarında. Umrunda mı yağmur, neresi bura? Sanki çıkmış gibi bir büyük tura. Yatıverecek belki birazdan şura… Yürüyor, sessizce yol kenarında. Belki de sevdiği, yavrusu vardır, Belki de kalbinde yarası vardır, Bekli de nöbeti, sırası vardır, Yürüyor, sessizce yol kenarında. Gökyüzü karardı her taraf sessiz. Kaderine mahkûm, sade kafessiz… Sanki gidiyor da bir can nefessiz Yürüyor, sessizce yol kenarında. Tayyar Yıldırım 10/2009 Konya | |
74 |
ŞEHİDİM
Dereler, ırmaklar gibi çağlayıp;
Cennet yollarına düştü şehidim. Gözyaşı dökmeyin sakın ağlayıp, Ruhuyla Sırat’ı aştı şehidim. Kahraman Milletin asil yiğidi, Dağları taşları yaktı ağıtı. Yedi ceddi bir de baba öğüdü, Önce hamdı, sonra pişti şehidim Bir gecede on bir yıldız kaymıştı, Analar, bacılar tek tek saymıştı. Yazdığı destanı dünya duymuştu, Hainler bu defa şaştı şehidim. Sen kefensiz yatıp çıktın katına, Varsın kimi rahat binsin yatına. Vatanı beklemek çıktı bahtına, Duyunca aşk ile koştu şehidim. Utanmaz arlanmaz ne ister senden? Hesabın sorulur birgün hainden Yandığım şudur ki, ekmeği benden İhanet yaramı deşti şehidim. Gözlerim yollarda kulağım seste Rüyalarımdasın en son nefeste Artık sarp kayalar beklesin yasta Senden gelen haber muştu şehidim. NOT: muştu: Müjde Tayyar Yıldırım 06/2010 Konya | |
75 |
ÖZLEDİM (KÖYÜM) SENİ
Sürüne sürüne yaşar giderdik.
Varsın olsun yine özlerim seni. Tarlaya giderken sitem ederdik, Varsın olsun yine özlerim seni. Öküzü kağnıya koşarken bile, Çekilmez bilmezsin böyle bir çile. Kurtuluş imkânsız, kaçış nafile! Varsın olsun yine özlerim seni. Şehiri hasretle hayal ederdik, Erzaklar biter de anca giderdik Kış ayında alır, yazın öderdik. Varsın olsun yine özlerim seni. Harmanı kaldırıp, bostana koşar, Ürünü güzelse coştukça coşar, Altı ay çalışır, altı ay yaşar, Varsın olsun yine özlerim seni. Erkeğin, kadının güzeldir senin, Ürünün doğaldır özeldir senin, Yakıtın tezektir, gazeldir senin, Varsın olsun yine özlerim seni. Toprağın kokusu kokar mı yine? Efe Ali tepeden bakar mı yine? Her şeye burnunu sokar mı yine? Varsın olsun yine özlerim seni. Düğünün, derneğin tadı yok artık, Dedemin, ninemin adı yok artık. Köyümün konuğu, yâdı yok artık, Varsın olsun yine özlerim seni Çapayla tarlalar ekilir orda, Biçilip sıpayla çekilir orda, Tınazlar dağ gibi dikilir orda, Varsın olsun yine özlerim seni. Diyorlar; derdin ne köy ile senin? Ne işin var düğün, toy ile senin? Geçiyor günlerin vay ile senin Varsın olsun yine özlerim seni Tayyar Yıldırım 08/2010 Konya | |
76 |
GELİN İZMİR’E
Bin dokuz yüz seksen mezunuysanız;
Haydin, bu sene de gelin İzmir’e! Dostluğu, sevgiyi özlüyorsanız; Haydin, bu sene de gelin İzmir’e! Otuz sene önce tanışmıyorduk. Karşılaşsak bile konuşmuyorduk. İki yıl öncesi, buluşmuyorduk. Haydin, bu sene de gelin İzmir’e! Hepimiz yan yana acılar tattık. Birlikte yıllarca nöbetler tuttuk. Sevmeyi, vefayı sanki unuttuk, Haydin, bu sene de gelin İzmir’e! Oynaya oynaya köçekler gibi, Nisanda açılan çiçekler gibi, Okşayıp sevdiğin uçaklar gibi, Haydin, bu sene de gelin İzmir’e! Yerimiz, yurdumuz hazırdır hazır! Kul sıkışmayınca, gelmezmiş Hızır. Böylesi günler de veriyor huzur. Haydin, bu sene de gelin İzmir’e! Diyeceğim şudur; yemek bahane. Birlik, beraberlik elbet şahane… Sağlık ile sıhhat varsa daha ne? Haydin, bu sene de gelin İzmir’e! Tayyar Yıldırım 11/2010 Konya | |
77 |
SÖNDÜRÜN YÜREĞİMDEKİ KOR ATEŞİNİ!
Yöremi yazayım diyorum.
Bir şiir yazayım diyorum. Nasırlı elleriyle; Temmuzun, kavurucu sıcağına aldırmadan, Askerdeki oğlunun emaneti için bir ekmek alabilmek, Ve oğluna; Asker harçlığı gönderebilmek için; Yetmiş yaşında, pancar tarlalarında, Gündeliği “üç beş kuruşa” ot çapalayan; ELLERİ yazayım diyorum, Çektiği bunca acıya, cefaya, çileye rağmen; Kişi başına gelirin, binde birini bile alamadığı halde; İsyan etmeyip, Silaha sarılmayıp, İki sözünden birisi; “Allah vatana ve millete zeval vermesin” duası olan; DİLLERİ yazayım diyorum, Hayatı; Sabahın köründe dağlarda koyun gütmek, Akşam evde; tarhana çorbasına ekmeğini bandırıp yemek, Erkenden yatmak, Ertesi gün aynı şeyleri tekrarlayan, KULLARI yazayım diyorum, Dünyayı; uzaktan yavuklu seyretmek, Sonra evlenip beş çocuk sahibi olmak, Daha sonra da çile ve meşakkatten, Bir güzel gün yüzü dahi görmeden Genç yaşında eşini kaybeden DULLARI yazayım diyorum, Dağ çiçeklerini, Yoncaları, Papatyaları, Kardelenleri, Sarı çiçekleri, Bostan güzellerini, Kadifeleri, Mor menekşeleri, GÜLLERİ yazayım diyorum, Bıldırcınları, Üveyikleri, Dağ horozlarını, Kargaları, Serçeleri, İbibik kuşlarını, Sandal kuşlarını, Güvercinleri, BÜLBÜLLERİ yazayım diyorum, Cırcır böceklerini, Çekirgeleri, Karıncaları, Kelebekleri, Helikopter böceklerini, Borazanları, Kurbağaları, Tosbağaları, Yılanları, Çiyanları, ÇAKALLARI, yazayım diyorum, Altmışlı yıllarımı, Yetmişli yıllarımı, Seksenli yıllarımı, Doksanlı yıllarımı Kısaca; YILLARI yazayım diyorum, Oturuyorum klavyenin başına; Kınalı Kuzular dikiliyor karşıma. Dal Fidanlar dikiliyor karşıma, Taze Filizler dikiliyor karşıma. Geceleri, yorgan yapanlar dikiliyor karşıma. Taşları, yastık yapanlar dikiliyor karşıma, “Allah Allah!” deyip vuruşanlar dikiliyor karşıma. Vuruşurken, toprağa düşenler dikiliyor karşıma, “Vatan için ölüyorum, yavrumu namerde muhtaç etmeyin”, Diye, haykıranlar dikiliyor karşıma. Memleketi sözde değil, özde sevenler dikiliyor karşıma. Al al, ak ak tabutlar dikiliyor karşıma. Tabutlara selam duran çocuklar dikiliyor karşıma. Kendi anam, kendi babam, kendi eşim, kendi çocuklarım dikiliyor karşıma. Kabristanlarda gururla dalgalanan, Ve sayıları günden güne artan, Ay yıldızlı bayraklar dikiliyor karşıma… Size danışayım dostlar; ben şimdi ne yazayım? Yöresel mi yazayım, küresel mi yazayım? Şiir mi yazayım? Nesir mi yazayım? Hangi cümleleri kurayım da, yüreğimdeki kor ateşini söndüreyim? Tayyar Yıldırım 29.04.2009 | |
78 |
USTAM
Sermayem doğruluk, sardın mihrimi.
Bir ömür boyunca çektin kahrımı, Gönlüme vurdurdun sevda mührünü; Boşaldı raflarım kilerim ustam. Paraysa kıstasın, pulda değilsen, Kürkünü giyinir çulda değilsen, Makamı hak bilir kulda değilsen, Düşünmem, maziyi silerim ustam. Sen ki âlimlerden âlim biriydin, Düsturun çiğnense, zalim biriydin, Yatağa düşsen de salim biriydin, Ömrünce esen kal, dilerim ustam. Haramdan sakındım tuttum öğüdü, Sap için kullanmam çürük söğüdü. Pes etti sanma ha, yaşlı yiğidi Baltamı yeniden bilerim ustam. Damaklar suyunu kesmiş olsa da Saçlarım siyaha küsmüş olsa da Gözlerim ferini kısmış olsa da Adamı, pancarı elerim ustam. Adam gibi adam hem de ustaydı. Birkaç gün önceydi, ağır hastaydı. Duydum ki gitmişsin herkes yastaydı, Bırakmam peşini gelirim ustam. Tayyar Yıldırım 12/2010 Konya | |
79 |
SIRLI YOLCULUK
Çıkıp seyran eylesem, bir görsem uzakları,
Anlatsam insanlığa; gördüğüm tuzakları. Ömür yolu nurlu yol, görmesini bilene, Ziyan etme zerreyi doldur ahret filene. Bu yolda sabır sebat, iki sadık refika, Kibir yoksa yanında, can çekişir tefrika. Tam bu minval üzere, heybemizi alalım, Çelebi-i Evliya, makamında bulalım. Bir damlacık su ile başlar sırlı yolculuk. Hem hayaldir bir nevi, düşler sırlı yolculuk. İnsanoğlu mükemmel, ilahi bir emektir. Sırat-ı müstakimse; dosdoğru yol demektir. Ayrılmazsa bu yoldan, görür mutlak mükâfat, Uğramazmış semtine ne felaket ne afat. Doğmadan yazılmıştır onun kader defteri, Bu imanın şartıdır, inanmayan müfteri. Dünya bir güzergâhtır hem han vardır hem hancı, Hancı hanı bilmezse, dünya ona yabancı. Kimisi “İpek” demiş her bir yolun adı var. Bin fersah uçan kuşun ne muhkem kanadı var. Yolcu, bir zaman gelir, küçücük bir karınca, Bazen de bir serçedir, su taşır kararınca. İnanarak düşmüştür, uzun ince yollara, Uğrunda ölmektense, hedef koymuş kullara. Sevgi, sırlı bir iksir, sarp dağları yol eder. Kibir girse bedene; bağ, bahçeyi çöl eder. Dağları düz eylemiş Ferhat yâri Şirin’e, Anlatılmaz bu sevgi, taş yürekli birine. Görünmeyen bir yol var kalbe giden yoldur o! Yürümekle varılmaz, mecnun eden yoldur o! Sabır, uzunca bir yol, sonu elbet murattır. Bu içten bir nasihat, kalpten gelen feryattır. Yunus gidip yedi yıl, hizmet etmiş veliye, Derviş olmuş dergâhta, adı çıkmış deliye. Bir çıkar yol olmasa, yaşam zehir olurdu. Sıkıntılar birikir taşar nehir olurdu. Bu öyle bir nehir ki; yıkar sağlam yapıyı. İnat denen o melun, söker demir kapıyı. Ne ırk ne din ayırmaz, insanlığa bir sembol, Bin bir gönül yoludur, Mevlana’ya giden yol. Bu yola er çıkanın, tüm işleri rast gelir, Akıl rehber değilse, beden gider post gelir. Mala, mülke kul olup, insanlığa kör bakan, Çok tamahtır hâlbuki doğru yolda bırakan. Tamah etme dünyaya ne gidecek yanında? Hesap vermek kolay mı, sorgu sual anında? Doğum ile ölümün bir lâhzadır arası. Götürdüğün mezara; sade kefen parası… Kul hakkını yediysen, sanma sakın o bir kâr. Unutma insanoğlu, her yolun bir sonu var! Tayyar Yıldırım 12/2010/Konya | |
80 |
“TÜH” DEME BOŞA
Kapanır kapılar bir gün yüzüne,
Geçmişe takılıp “ah” deme boşa! Ne yaptıysan yaptın, kendi kararın, Keşkeler uydurup “vah” deme boşa! Yaşanan ne ilktir ne de bitimdir, Bu ömür en baştan zaten yetimdir. Kesilen belki de son biletimdir Ardımdan el çırpıp “oh” deme boşa! Alt alta yazılmış bahtım kağıtta, Doğarken onaylı gördüm bağıtta. Ne varsa elinde tutma dağıt da Varına sarılıp “yoh” deme boşa! Ne dersen de başım gözüm üstüne, Söz deme ve lakin sözüm üstüne! Zaten çöktürmüşler dizim üstüne Bir de sen dönüp de; “ıh” deme boşa! Üstüne çökünce kara bulutlar, Dağılır sırayla bir bir umutlar. Ardı sıra gelir emir komutlar Başını eğerek, “eh” deme boşa! Demem ki; “alnımda çıkmaz yazı ol!” “Zalime el pençe dur da kuzu ol!” Yaptığın hayırın tadı tuzu ol! Pişmanlık duyup da “tüh” deme boşa! Tayyar Yıldırım | |
81 |
BOŞAYMIŞ BOŞA
Ne yapsam olmadı, vazgeçtim artık,
Yalvarmam yakarmam boşaymış boşa! Gönülden çıkarıp yürekten dedim Sana değil sözüm, taşaymış taşa! Sevgimi yok ettin, saygımı kayıp Nasıl da zulmettin bu cana kıyıp? Geçen tüm yılları üst üste koyup Yazlara saymıştım, kışaymış kışa! Elbette gün gelir bu devran döner, Yürekteki yangın küllenir söner. Hayata gülerek bakmak da hüner Ağlamaksa garip başaymış başa! Sözlerim tükendi işte son nokta. Sitemin olmasın, dönüp bir bak da. Meğerse tüm meylim, o gül yanakta Hafiften süzülen yaşaymış yaşa! Tayyar Yıldırım . | |
82 |
UNUTTUK -2-
Öze ait ne varsa sildik hafızamızdan,
Ağır geldi yükümüz; söküp attık, unuttuk. Sandık ki; "bedenimiz kurtulacak bu yükten" Haraç mezat pazarda, döküp sattık unuttuk. Dualar eksilmezdi yaşlıların dilinde, Yaşlılar da yok artık, köyler kendi halinde. Yola bakar kalanlar, iki eli belinde “Hangi seneydi bilmem, bir kez gittik unuttuk.” Şimdi selam bile yok, sanki bedel isteriz, Altımızda araba, model model isteriz. Ana baba da neymiş, “yılda bir gel” isteriz Elimizin tersiyle, vurup ittik unuttuk. Kıymetini bilmedik, doğallığın saflığın, Farkına varamadık boyle bir tuhaflığın. Yıkımı büyük oldu her şeyde israflığın Arsa aldık, ev aldık, borca battık unuttuk. Eskilerde kaldı hep yardımlaşma, imece, Fark etmezdi gündüzü, isterse bütün gece. Diyeceğim şudur ki, son söz yani netice; Süte suyu ekledik, hile kattık unuttuk. Tayyar Yıldırım Aralık 2017/Konya |